Her gün başkalarına ait yerel ve ulusal haber ve yorumlar yazan biri olarak kendi haberimi de bana yaptıran son trafik kazamın ardından şoktan çıkar çıkmaz fotoğraf makinamı elime alıp, kaza yerini benimle birlikte benim kadar yorulan aracımın o halini çekmek gerçekten zor bir işti.

Evet son bir hafta içinde beklenmedik kazaları manen ucuz atlatsam da benim de haber olduğumu ve bunu da yazmam gerektiğini bana yaşatan trafik kazasında yara bere almadan kurtulmanın sevincindeyim.

Kazayı yapar yapmaz önce benden bir şey var mı diye bakıp, ardından gazeteci refleksiyle elime aldığım makinamın flaşlarını patlatırken bu ülkede asıl diğer bir terörün de trafik olduğunu bir kez daha anladım.

Çünkü hükumetin o çok güvendiği bölünmüş yol, tünel, köprülerin bilinçsiz bir sürücü toplumu olan ülkemdeki karayolları adı verilen yolları kan yoluna çevirdiğini de hatırlıyordum.

Eğitim de birçok ülkenin ardından gelen ülkemin ölümlü ve de benin GAZETECİ isimli aracım da olduğu gibi maddi hasarlı trafik kazalarında birinci olması asıl tartışılması gereken diğer bir önemli sorun olarak hala çözüm bekler.

Bana kendi haberimi yaptıran bu kazanın tüm insanlık adına son kaza olmasını dilediğim bir sırada benim trafik kazasını geçirdiğim alana gelen trafik ekibinin telsizine gelen son anonsla yine aynı yol üzerinde yeni bir trafik kazasının meydana geldiği ve üç kişinin hayata göz yumduğunu öğreniyor, kendi üzüntümü unuttum, benden sonra gelen ölümlü kazaya kahroldum.

Sonuçta bana kendi haberimi yaptıran kazayı ucuz atlattık.

 

**Yaşanması gerekenler...

 

Hayatın hızla akıp gittiğini fark etmeden yaşadığımız koşuşturma içinde bazı olaylar var ki; ‘Dur yavaş’ der.

Çünkü senin hayattan daha hızlı olmayacağını anlatır önüne çıkardığı engellerle hayat denen şey.

Evet, bir koşuşturmadır ki hepimizin bizden çekip gittiğini anlamadan peşine koşturduğumuz hayat.

İşte bu koşuşturma da içinde bulunduğumuz ağır ve gerekli koşulların kurallarını hiçe sayar, bir adım öne çıkma hesabı yaparken bazen de geçenlerde benim yaşadığım ağır kaza gibi tekler, dur yolcu hele bir nefes al’ der.

Yaşanması gereken yaşamın kuralları olan bu yaşananların hayatın kendisi olduğu tesellisi ile yol almaya devam ederken bu yolda senin en büyük destekçilerin senin dostun, arkadaşın, akraban olduğunu da görür yaşadığın mutsuzluğu bir anda mutluluğa çevirdiğini de anlarız.

Yaşayıp gidiyoruz işte. Yorgun bedenlerimiz, kaybedilmiş heveslerimizle. Bahtımıza ne çıkarsa.

İşte öylesine

Hayat dedikleri de bu olmalı.

Hayata ve dostlara teşekkürler...

 

**Eğitimi uzaklardan kurtaramazsınız...

 

‘Kelin ilacı olsa başına sürer’ ata sözünü hatırlatan ve kendi oturacağı bir yeri olmamasına karşın Ardahan’daki eğitimi İstanbul’da bir düğün salonunda, Ardahan’ı yıllardır görmeyenlerle kurtarmaya çalışan bazı stk'ların bu samimi ve ama yetersiz girişimi 81 Vilayet içinde sonlardan birinci olan Ardahan’daki eğitimin gelişimine ne kadar katkı sunacağını bilemiyorum.

Ama bir gerçek var ki Ardahan’da eğitim konusunda yaşanan olumsuzlukların öyle İstanbullarda, Ankaralarda olumlu hale dönüşemeyeceğidir. Çünkü bu olsaydı yıllardır Ankara’da masa başında hazırlanan plan ve projelerle zaten değil Ardahan'ın, yurdun her yerinde yaşanan bu sorun çözülmüş olurdu..

Gümüşhaneli AKP’li Necmi Kadıoğlu’nun kendi memleketindeki eğitimi kurtarmışçasına, Esenyurt’ta ki bale eşliğinde eğitim gören çocukları görmüş ve bu önemli sorunu çözmüşçesine Ardahan’daki eğitimi de kurtarmaya çalıştığı o toplantıya katılanların kaçının kaç yıldır Ardahan’a gelmediklerini de sormak gerektiğini düşünürken, kendisine bir ev yani derneğin merkezi olmayan tabela ve cepten taşınan stk'larla yetersiz ve Ardahan’dan uzak çabası ÖSS’de, LGS’de sonlarda olan Ardahan’daki eğitimi kurtaracağına inanmıyorum..

Çünkü öncelikle Ardahan’a gelerek, burada yaşananları bizzat gözleriyle görmesi gerekenlerin çocuklarının hangi kolejlerde, hangi ülkelerde okuduğunu da bilmek gerekir. Bu nedenle Ardahan’daki eğitimi uzaklardan kurtaramazsınız diyorum...