Sarı öküzün hedef olduğunu anlamayıp, tek verdikleri öküzleri şimdi Saraçhane'de arayan muhalefetin Kaftancıoğlu'ndan sonra İmamoğlu hakkında verdiği kararla yeniden ve daha güçlü şekilde bir araya geldiği şu günlerde dün mahkeme başkanının sonucu belli olan kararını açıklamadan ele aldığım 'Saraçhanedeki Sarı Öküz!..' başlıklı yazımı zaman kaybetmeden yazılarımın yayınlandığı birçok gazete ve internet sitesine de attım.

Tabi aynı yazımı sanalda da alelacele paylaşıp, arkadaş ve okurlarımla paylaştıktan sonra gelen bir çok etki ve tepkiye kah cevap verdim, kah kızıp oralı olmamaya çalışırken kararın açıklanması ardından iyiden iyiye gerildiğimi ve kendimi frenlemek adına biraz olsun uyumak için odama geçtim.

Tam uzanıp, gerginleşen vücudumun rahatlamasına uğraşırken odamda bulunan iki muhabbet kuşunun kafeslerinden çıkıp, olağanüstü bir ses çıkarıp, o daracık odada bir o yana bir bu yana ve odamın mavi denize bakan penceresine ikide bir çarparak uçmalarını izlerken bunun ne anlama geldiğini düşünüyor, özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu düşünüyordum.

Evet, kafesleri olmasına karşın kapısını açık tuttuğum yuvalarından dışarı çıkıp, uçan kuşlarımı izlerken açık kalan kapının dibinde sinmiş, kulaklarını dikmiş ve onları yakalama arzusuyla gözlerini faltaşı misali açmış şekilde pusuda kuyruk salladığını görünce 'Ağacın kurdu içindedir' sözünü hatırlatan 'Tehlike evdedir, kendi elimizdedir' diyerek bir yandan gülümseyerek özgürlüğün önemini diğer yandan tehlikenin her an, her dakika ve hep olduğunu düşünürken gelen bir mesaj ile uzandığım yataktan yeniden ayaklanıyordum.

Çünkü gelen birinci mesajı yazanın basım aşaması için uzun süredir kitap yazdığını, şiirler yanında zaman zaman yazılar ele alıp, sanalda paylaştığını bildiğim biriydi ve yazımın başlığını görüp, 'Saraçhane ne demek ya da nerede bu Saraçhane? diye soruyordu.

O sinirle kapıda pusuya yatmış kediyi kovarken gelen mesaj ile beynime vuran kan ile yeniden başına geçtiğim bilgisayarın açılmasını beklemeden cep telefonum aracılığı ile 'Öküzlük yapma yazıyı oku' diyerek kendisine kızıyordum.

Ve işte,  aydın diye bildiğimiz ya da cahil dediğimiz bu toplumun bir ferdi dedirten bu mesajı yüksek sesle hanıma okuyup, 'şimdi ben buna ne diyeyim' derken bu ülkede yaşananlar karşısında  fertlerin duyarlılığını ortaya koyan bu mesaja çok takılmamamı isteyip, 'boş ver' diyordu.

Tam bunu geçip, ikinci, üçüncü ve onca mesajları gözden geçirdikten sonra yazılarımın son dezenformasyon yasası sonrası uzun süredir yayınlanmadığını bildiğim bir gazeteci arkadaşın 'Fakir abi yazı biraz sert olmuş, yeniden bakıp, biraz daha yumuşatabilir miyiz?' diye soruyordu.

Ki bu arkadaşın yayın yaptığı bölgede yani Bitlis'te hem de gazeteciler cemiyeti başkanı olan gazeteci meslektaşım yaptığı bir paylaşım yüzünden tutuklandığını bile yazamamıştı.

Yani Demirtaş, onca milletvekili, belediye başkanı, siyasetçi, gazetecinin tutuklu olduğu ülkede Kaftancıoğlu'ndan sonra dünya kenti olan 16 milyonluk İstanbul'da iki kez seçilmiş İmamoğlu'nun da siyaset sahası dışına itilmesine karşı ortaya konan o büyük tepkinin yanında o iki mesajda olduğu gibi bu ülkede yaşananlara duyarsız, korkakların da olduğunu bir kez daha görüp, tek tek verilen sarı öküzlerin sonuncusunun neden Saraçhane'de verildiğini anlatan o yazımın ne kadar haklı olduğunu da anlıyordum.

Evet mahkeme kararından önce çağrı yapılan ve toplanılıp, 10 yıl marşı ardından çocukluğumuzda oynadığımız oyundaki gibi 'ağıl-mağıl' denircesine herkesin evine gidip, yattığı dünden sonra yeniden hem de aynı saate yani 16.00'da Saraçhane'de bir kez daha toplananları uzaktan, tv'de canlı yayında izleyip dinlerken ele aldığım bu yazımın sonuna gelirken bu kez yeni bir mesaj daha geliyordu.

'Merhaba yapılan haksızlıkları işine geldiği gibi görürsen, göz yumarsan, ses çıkarmazsan sıra sana da gelir. Bizim insanımız celladına aşık kısmen de olsa biz bunu çözemedikçe bir taraftan falan partiliyim, diğer yandan kendisinden partisinden uzak posterleri, resimleri, sözleri sanallarından paylaşanlar oldukça ne yazık ki bunları yaşayacağız.' şeklinde gelen son mesaj anlatmak istediğimi kısaca anlatıyor olması ile bulduğum moralle yazıma son verirken dikkatimi çeken diğer önemli bir şey daha vardı.

Oda birçok dostum, yakınım, arkadaşımın da aralarında olduğu karşı taraftan yani mevcut iktidardan yana olduklarını bildiklerimin ulusalcı, Atatürkçü, laikçi, pala bıyıklı solculardan daha sessiz oluşlarıydı.

Yani bu yaşananların onlarında canını sıkmışa benzeyen bir tavır gördüğüm karşıdaki sessizliğin bu ülkede yaşananlara karşı en anlamlı duruş olarak değerlendirip, İmamoğlu'nu dinledikten sonra bizzat aynı İmamoğlu tarafından Kılıçdaroğlu'na uzatılan mikrofonu görüp, yazımı aynı Kılıçdaroğlu'nun içinde Adaletin olduğu 11 maddeyi okumak için bundan sonraki sarı öküzün kim olduğunu merak ederken bitiriyordum.

...