Devrimcilik, halktan yana olmaktır. Bu yalnızca yoksulluğa, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı durmakla sınırlı değildir; aynı zamanda halkın tarihine, kültürüne, kimliğine sahip çıkmayı da içerir. Türkiye gibi köklü ve çok katmanlı bir tarihsel birikime sahip ülkede, halkla birleşmek isteyen bir devrimcinin Türk kimliğini inkâr etmesi mümkün değildir. Bu inkâr; halkın gerçekliğinden, değerlerinden ve mücadelesinden kopmak, onunla olan gönül bağını reddetmek demektir.

Bu nedenle açık ve net söylüyoruz:
Türk kimliğini inkâr etmek devrimcilik değil, düpedüz ihanettir.

1. Türk Kimliği: Tarihsel Bir Gerçekliktir

Türklük, binlerce yıl öncesine uzanan bir tarihsel süreklilik ve kültürel birikimdir. Göktürk Yazıtları’ndan itibaren Türk halkı yalnızca devletler kurmamış, aynı zamanda dilini, töresini, bağımsızlık bilincini korumuştur. Orhun Kitabeleri’nde Bilge Kağan şöyle seslenir:

“Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, Türk milleti, senin ilini ve töreni kim bozabilir?”

Bu söz, sadece bir hitabe değil; varoluş bilincidir. Bu bilinç; farklı coğrafyalarda kurulan imparatorluklarla büyümüş, Osmanlı ile cihan hâkimiyetine, Cumhuriyet ile birlikte ise modernleşme ve milli egemenlik sürecine evrilmiştir.

Kökleri bu kadar derin bir kimliği yok saymak, yalnızca kimliğe değil, tarihe karşı da körleşmektir.

2. Kurtuluş Savaşı: Kimliğin Emperyalizme Karşı Direnişi

Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Kurtuluş Savaşı, yalnızca askeri bir mücadele değil; aynı zamanda Türk kimliğinin emperyalizme karşı direnişidir. Bu savaş, Türk halkının kendi benliğine, toprağına ve onuruna sahip çıkışının adıdır. Atatürk’ün veciz ifadesiyle:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

Bu ifade, etnik ayrımcılığı değil; halkın tarihsel ve siyasal bütünlüğünü ifade eder. Türk kimliği bu anlamda bir “üst kimlik” değil; bu topraklarda bir halk olma halidir.

3. Devrimcilik, Halkla Beraber Olmaktır

Devrim, halktan koparak değil; halkla omuz omuza, onun inançlarıyla, diliyle, kültürüyle barışarak yapılır. Türkiye’de bazı “sol” çevreler, halkın kimliğine ve değerlerine yabancılaşarak kendi halkıyla arasına duvar örmüştür.

Oysa Che Guevara’nın dediği gibi:

“Bir devrimci, yaşadığı halkın ruhunu anlamak zorundadır.”

Türkiye’de devrimci olduğunu iddia eden biri, halkın ruhunu ancak Türk kimliğiyle bağ kurarak anlayabilir. Kimliğini inkâr eden, halkla bağ kuramaz; bağ kuramayan ise mücadeleyi örgütleyemez, önderlik edemez.

4. Ulusal Kimlik ile Sosyalizm Çelişmez

Sosyalizm evrensel bir ideal olsa da, her toplumda yerel temeller üzerinde yükselir. Latin Amerika’da Bolivarcı gelenek, Çin’de Konfüçyüs mirası, Vietnam’da ulusal direniş bu durumun en somut örnekleridir.

Türkiye’de de sosyalizm; Türk halkının tarihsel birikimiyle, kültürel kodlarıyla bütünleşmeden gelişemez. “Ulus aşırı” sosyalizm adına halkın değerlerinden kopmak, bu topraklarda politik intihardan farksızdır.

Unutulmamalıdır:
Bir halk ancak kendi değerleriyle mücadeleye ikna olur.

5. Türk Kimliğine Sahip Çıkmak Ayrımcılık Değildir

Türk kimliğini savunmak; başka halklara, inançlara ya da dillere düşmanlık anlamına gelmez. Aksine, Türk kimliği yüzyıllar boyunca birçok halkı bir arada yaşatmış, hoşgörüyü ve çokkültürlülüğü pratiğe dökmüş bir gelenektir.

Bu kimliğe sahip çıkmak; halkların barış içinde bir arada yaşadığı, eşitlikçi bir toplumsal düzenin teminatıdır. Türk kimliği, bir inkâr aracı değil; birleştirici bir halk hafızasıdır.

6. Polemiksel Bir Gerçek: Kimliğini Yitirmiş Devrimci Olmaz

Bugün “Türküm demek faşizmdir” diyenler, halkın adını anmayı bile suç haline getirmiştir. Emperyalizmin çokkültürcü maskesiyle kimliksiz bir toplum yaratılmaya çalışılmaktadır.

Bu anlayış ilericilik değil; köksüzleştirme ve bilinçsizliktir.
Kimliğini yitiren bir hareket, halkın güvenini de, sevgisini de kazanamaz.

Türkiye halkı, güçlü bir tarihsel belleğe sahiptir. Bu belleği görmezden gelen bir ideolojinin, bu topraklarda bir karşılığı yoktur.

SONUÇ: Devrim Halkladır, Kimliğini Yitirmişle Değil

Devrimcilik, halkla bütünleşmektir.
Türk kimliği ise bu halkın bin yıllık hafızası, kültürel taşıyıcısı ve direniş gücüdür.

Bu kimliği inkâr eden bir anlayış; halktan kopar, tarihten sapar, devrimciliğin özünden uzaklaşır.
Ne ilericidir ne de devrimcidir.

Bu yüzden açık ve gür bir sesle bir kez daha haykırıyoruz:

Türk kimliğini inkâr etmek devrimcilik değil, ihanettir!