Sanırım 2016 yılı idi. Günlerden ne idi tam hatırlayamadım...

 

Okula kabul edilişimin ilk günleriydi…

 

Takdire şayan olarak bilinir ki, bir kuruma yeni başlayan biri için her şey ona yabancıdır.

Hangi kapıyı tıklatsa, karşısında bir buruk acı olduğudur. Bu kişisel bir ''vaziyet-i hâl '' olmayıp, gelenekselleşmiş bir tutumdur.

Ama bu durum geçicidir…

 

Nitekim öyle oldu. Olmasaydı hayatın öyle bir han ki,  hani acı içinde hancı olup, belki de geri döndüğümüz bir durumda tezahür edebilirdi.

 

Yeni bir okul da, yeni arkadaşlarla üç günde kaynaşmak çok kolay değildi...

 

Öncelikle siz ne olursanız olun kendinizin tanıma isteği olduğu kadar, diğerlerinin de ayni tür duygu ve düşünceleri olması kaçınılmazdır...

 

Gel zaman-git zaman derken alıştık kısacası. Bakmayın yazdığıma öyle hemen kendini ortaya döken ve ben varım diyenlerden değildim. Hâlâ da değilim!

 

Belki buna dokunan yanım; yaşadıklarımı yazıyor olmam. Yazarken de bir nevi terapi yapmam kendime...

 

Kısa bir zaman sonra Süheyla hocamın diğer arkadaşlarla oturduğu odaya geçtim. A-26 bir süre sonra kaynaştık, ben hem ders giriyor, hem de öğrencilerin hastane stajlarına bakıyordum, yarım gün…

 

Bu Şekilde çok yoruluyordum. Bir süre sonra durumu müdürüme İkisinden birini tercih etme durumunu…

 

Müdürümde kabul etti. Kimi zaman okulda, Kimi zaman uygulamalara gidiyordum. Bir süre sonra akademik çalışma yapmam gerekti. Okulda akşam aldığım derslerimle Yüksek Lisansımı da yaparak, uzman öğretim görevlisi oldum...

 

Bu süreçlerde okula daha sık gitmem nedeniyle arkadaşlarla olan muhabbettim de arttı...

 

Kuşak olarak gerek incelik, saygı, sevgi ve iletişimde bana en yakın olan arkadaşla olan yakınlığım kaçınılmaz idi. Öyle de oldu…

Süheyla hocam da benim gibi koyu Atatürkçü. Değerler ve ilkelerde buluştuğumuz bir arkadaş olduğunu anlamam, onunla olan içtenliğime katkıları çoğaldı...

 

Süheyla hocam devlette çalıştıktan sonra benim gibi emekli olup, bu vakıf üniversitesine başlamıştı... Hatta Üniversitenin kuruluşta emeği geçenlerden de biriydi.

Hocamın uzmanlık alanı Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji olup,  Doktor Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır

 

O okulda teorik derslerini verir, ben de stajlarda takibini yaparım... aramızdaki iş ilişkisi böyleydi.

 

Süheyla hocamın diğer bir özelliği de her bir öğrencinin ders ya da ders dışı çözemediği ne kadar sorunu varsa; gerek okulda gerek evinde öğrencilerle iletişimleşerek geç saatlere kadar çözmeye çalışır. Buna bizzat şahittim. Çünkü ben de katılıyorum gece olan kimi iletişimlere...

 

Süheyla hocam İstanbul Üniversitesinde Lisans,Marmara üniversitesinde Yüksek Lisans ,tekrar İstanbul Üniversitesin de Doktorasını yapmıştır. Halen okulumuz da Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulunun Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Program Başkanı olarak görevini sürdürmektedir.

 

Buraya kadar yazdıklarımla Süheyla hocamın akademik yönünden ve tanışmamızdan bahsettim. Şimdi de Günceli yazmak istiyorum…

 

Süheyla hocam her gün ama her gün, her hafta her önemli ve anmalı resmi ya da kutsal günlerde kesinlikle bana yazar.  Günümü çoğu zaman paylaşımıyla birlikte kutlardı…

 

Burada itiraf ediyorum ki, aile bireylerim dahi bunu yapmaz...

 

Ben bu nüans-jestleri gördüğümde çok sevinirim...

Kendisini sevmesem de arabesk kralı Orhan Gencebay'ın bir şarkısı  yetişir imdadıma ;

''Ne sevenim var, ne de soranım

Öyle yalnızım ki, Dert arasan çok, vefa ararsan yok’’…idi her şey.

 

İşin duygusal yönü ve benim bakış yönüm öyle. O zaman hissettiğim duygu, sevgili okul ve oda arkadaşıma sadece arka-daş değil, her yöne daş, pardon sert bir nesne olmamalı. Pamuk diyelim!

 

Süheyla hocamla kendimin bu denli arkadaştan da öte, kardeşçe duyguları birlikte paylaşıyor olmamız, bu yaştan sonra kimlere nasip olur bilemem…

 

Çünkü insanların evveliyatı olmadan, bu yaşlarda çıkarsız, beklentisiz sırf gönül gözüyle sevgi ve saygıya dayalı böyle bir arkadaşlık kaç kişiye nasip olur?

 

Onun da benim gibi iki oğlu var. Hayat jeneriğimizde bir eksikle ayni devam etmekte…

 

Ailesine de sonsuz saygım var. Hatta ben eşine falanca bey diye hitap etmem, enişte derim. İçimden böyle gelmekte…

 

Çünkü enişte de benim gibi Karadeniz'den…

 

Dostluğumuzun bu denli gelişmesine karşılıklı olarak hiçbir maddi yatırım yapmadığımız,  aramızda amir-memur ilişkisi veya yaranmak- adanmak gibi durumlar olmadığı halde,  karşılıklı dostluğa evrilmesi; kendi hissiyatımızın yarattığı bir paradigmadır...

 

Ayrıca bu olgunun daima bizleri ayni mekânda ya da dışında varlığımızda ve yokluğumuzda bir ritüelimiz olduğu gerçeğini sürekli aklımıza taramaktadır...

 

Süheyla hocamla 8 yıl boyunca özellikle son yarıda bu denli karşılıklı duygularımızın oluşması ve bunun sürdürülmesi anlıyorum ki her ikimizinde istediği bir olgudur…

 

Ona içimden geldi böyle bir yazı yazdım… Çünkü o bana her gün yazıyor biriktirip ben de böyle bir tavır sergiledim… Bir anı-hatıra yazısı olsun Süheyla hocama… Sevgi ve selamlarımı da ayrıca iletirken, dostluğumuzun baki kaldığı nice yıllar diyorum

 

Ayla Gürel