Bir yıldır toplanan 6’lı masa genel başkanları yol haritasını, programını, Cumhurbaşkanı adayını, halkın derdine derman olacak bir ekonomik çözüm ortaya koymadan, Türkiye’nin demokratik laik, üniter yapısına saldırmaları çok düşündürücüdür.

Türkiye’nin dört tarafı sorunlarla çevrilidir. Kuzeyimizde Ukrayna-Rusya Savaşı devam ediyor. Kafkasya’da Azerbaycan-Ermenistan Savaşı sıcaklığını koruyor. Amerika, her türlü silah yığınağı yaptığı Yunanistan, adaları da silahlandırarak Türkiye’ye meydan okuyor. Güneyimizdeki Suriye’de, müttefikimiz (!) ABD, Türkiye’yi bölmek amacıyla kurdurduğu terör örgütlerinden PKK ve bileşenlerini dolar ve her türlü silahla donatmaktadır. Doğumuzdaki İran ve Irak’ta bölgeyi ve ülkemizi tehdit eden olaylar devam etmektedir.

Pandemi ve Ukrayna-Rusya Savaşı’nın dünya ekonomisi üzerindeki olumsuzlukları ekonomimize katmerli olarak yansımaktadır. Ülkemizde enflasyon, savaşan ülkelerden daha yüksektir.

1947’den beri uygulanan dışa bağımlı, ithal ikameli, özelleştirmeci politikalar, özellikle dar gelirlilere, emeği ile geçinenlere, üretici tarım ve sanayiciye zor günler yaşatmaktadır. Bu çıkmazdan 1923-1938 yılları arasında uygulanan kamucu, yerli, milli ekonomik politikaların uygulanması gerektiğini 6’lı masa liderleri dışında görmeyen kalmadı.

Böyle bir ortamda millet, muhalefetten ekonomik çözümler, terör ve uluslararası sorunlarda milli duruş beklerken 6’lı masa “parlamenter sistem, hak ve özgürlükler” adı altında demokratik laik, üniter sistemi çökertmeyle uğraşmaktadır. Türkiye kurulduğu günden beri, kökten dinci ve kökten ırkçı ayrılıkçı örgütlerin hedefi olmuştur.

15 Temmuz Darbe girişimine rağmen laiklik açısından bir tehlike görmeyen sayın Kılıçdaroğlu’nu kendi milletvekili sayın Turan Aydoğan tamamlıyor: “Tekke ve zaviyeleri kaldıran yasa kadük olmuştur.” Sağdan transfer edilerek partinin 3.adamı yapılan genel başkan yardımcısı sayın Bülent Kuşoğlu’nun, Atatürk’ün “tekke ve zaviyeleri kapatmakla büyük hata yaptığını, FETÖ terör örgütü liderinin büyük bir değer olduğunu” belirterek eleştirenleri cehaletle suçlamıştı. 6’lı masanın diğer bileşenleri de bu yolda ilerliyorlar.

Bu ülkede 15 yıl ekonomiyi yöneten, Dışişleri Bakanlığı ve danışmanlık yapan Deva Partisi Genel Başkanı sayın Babacan, “Din veya inanç topluluklarının, kendi din görevlilerini eğitmek üzere eğitim kurumları açmasının önündeki engelleri kaldıracağız. Yükseköğretim dahil, kendi din eğitimcilerini yetiştirebilme imkanı tanıyacağız” dedi.

Yine Ak Parti iktidarında 15 yıl danışmanlık, Dışişleri Bakanlığı, genel başkanlık ve Başbakanlık yapan sayın Davutoğlu, sayın Kılıçdaroğlu’nun Ak Parti’ye altın tepside hediyesi olan türban üzerinden laikliğe şöyle saldırdı:

“Ak Parti’nin anayasa değişikliği teklifine karşı çıkmak, Allah’ın emrini reddetmek olur.” Demek istiyor ki, türban takmayanlar kafirdir, katledilmeleri de mübah sayılabilir.

Türkiye’yi bir arada tutan bir diğer ana sütun olan üniter yapı da saldırı altındadır. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halklara Türk milleti denir” tanımlaması; Lazları, Arapları, Türkmenleri, Çerkesleri, Abazaları, milyonlarca Kürt vatandaşımızı rahatsız etmiyor; ama PKK’nın rahatsız olmasını sayın Babacan haklı buluyor. Türkiye’nin bir kan ve ırk devleti olmadığı gerçeğini göz ardı eden sayın Babacan, “Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşı hissetmesi, güçlü bir vatandaşlık anlayışının hakim olmasıyla mümkündür” diyor, eşit vatandaşlığa engel olarak gördüğü anayasanın 66.maddesini değiştireceklerini teklif ediyor.

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, yüz yıllar süren ulusal aşağılanmanın tarihine, bir daha geri gelmemek üzere 1923’te son verdiler. Kuruluş ilkelerimizi, laikliği, devrim kanunlarını savunamayan Kılıçdaroğlu ve ekibi, insanımızı kul olmaktan çıkarıp, özgür, eşit vatandaş ve egemenliğini alan, ulus olmasını sağlayan CHP ve 2010 yılına kadar görev yapan genel başkanları ve kadrolarını “halkçı olmamakla” suçluyor:

“Açık söylüyorum, biz değiştik, biz halkın partisiyiz. Biz hangi yanlışları terk ettiysek, artık Saray tam odur. Statükocu, anti-reformcu, anti özgürlükçü Kenan Evren kafasına geldiler.” Ak Parti üzerinden kendisinden önceki CHP ve kadrolarını sadece “halkçı olmamakla” bırakmayıp, darbe yapan, demokrasiyi yok eden, bütün siyasi partileri kapatan, genel başkan ve önde gelen kadroları zindana atan Evren’e benzetiyor sayın Kılıçdaroğlu. Oysa sağcı-solcu denmeden toplumun önde gelen yurtseverleri işkenceden geçerken, mahkemelerde sürünürken, bir kısmı idam sehpasına giderken, kendisi Kenan Evren yönetimi tarafından ödüllendirilerek yurtdışına gönderilmişti.

CHP-SHP-DSP sol olarak, 73 yıllık çok partili siyasal hayatın yaklaşık dokuz yılında koalisyonlarla ülkeyi yönettiği halde sayın Kılıçdaroğlu’nun ne için ve kim adına Atatürk devrimlerini ve bu ülkenin kuruluş ilkelerini benimsemeyen çevrelerden özür dilemesi nedendir? Hayatları pahasına demokratik ve laik Cumhuriyeti savunanlara bu kadar acımasızca saldırması nedendir?

Görülüyor ki, CHP ve demokratik, laik Cumhuriyet sistemli bir saldırıyla karşı karşıyadır. Sorumluluk sahibi herkes buna karşı durmalıdır. Öncelikli görev Cumhuriyet Halk Partililerindir.

 

Cumhuriyet’le derdiniz nedir?

veryansın.tv