Dr. Nasır Nesanır
Halk Sağlığı Uzmanı
TTB Halk Sağlığı Kolu

Sağlık sisteminin piyasalaştığı bir dönemde hekimliğin mesleki yönelimi de sessizce değişmektedir.

Artık yalnızca estetik cerrahlar değil; dermatologlar, diş hekimleri, aile hekimleri, hatta iç hastalıkları uzmanları “estetik müdahale kursları”na katılmakta, enjeksiyon teknikleri ve “yüz gençleştirme” yöntemleri öğrenmektedir.

Bu eğilim, salt bir gelir arayışının ötesinde bireyin ve bedenin piyasa mantığı içinde yeniden biçimlendirilmesinin ideolojik göstergesidir.

Kapitalist sağlık rejimi, yalnızca tedavi biçimlerini değil, bedene bakış tarzını da dönüştürür; beden artık hastalıkla değil, “eksiklikle” tanımlanır; tıp onarmaktan çok “düzeltmeyi” öğrenir.
Her kırışıklık, her kilo, her saç teli birer müdahale alanına dönüştürülür.

Sağlık temelli estetik operasyonlar gereklidir çünkü doğumsal anomaliler, yanıklar, travmalar, beden bütünlüğünü ve psikolojik iyiliği etkileyen durumlar tıbbın etik alanına girer.

Ancak günümüzde bu gereklilik, kapitalist estetik ideolojisi içinde görünmez hâle gelmiştir.
İyileştirici estetikle piyasalaşmış estetik arasındaki fark sistemin işleyişiyle silinmektedir.

Sorun estetik müdahalelerde değil; bu müdahalelerin değerinin piyasa mantığına göre biçimlendirilmesindedir. Kapitalist sağlık rejimi, Frankfurt Okulu’nun “kültür endüstrisi” kavramının tıbbi biçimidir. Estetik operasyonlar bireysel tercihler gibi görünse de, piyasa tarafından biçimlendirilmiş arzuların ürünüdür. Birey, özgür seçim yaptığını sanırken piyasanın estetik kodlarını yeniden üretmektedir.

Beden de kültür gibi endüstrileşir; duygusal ve insani anlamını yitirir, sahip olunacak ve sürekli düzeltilmesi gereken bir nesneye dönüşür. Güzellik artık içsel bir ifade değil, dışsal onay mekanizmasıdır.

Kapitalist estetik kültürü, Marx’ın tanımladığı biçimiyle yabancılaşmanın güncel bir görünümüdür. İnsan, kendi bedeniyle kurduğu ilişkiyi kaybeder; bedeni artık özneye ait bir varlık değil, piyasanın onayını bekleyen bir nesnedir.

Sağlık ve estetik arasındaki sınır belirsizleştikçe, insan kendi yaşamını değil, piyasanın imgesini yeniden üretir.
Kapitalizm, bireyi yalnızca tüketici değil, kendi bedeninin pazarlamacısı hâline getirir.
Reklamlar, influencer kültürü ve sosyal medya algoritmaları, insanlara sürekli bir “eksiklik hissi” aşılar. Bu his, piyasaya yönelmiş arzunun motorudur.
Üretilen her yeni ürün, yapılacak her estetik müdahale, bu psikolojik eksikliği giderme vaadiyle sunulur. Böylece insan, “yetersiz” hissetmesi için kurgulanmış bir dünyada kendi bedenini durmaksızın yeniden biçimlendirir.

Zaman zaman operasyonlarda yaşamlar yitirilir çünkü “eksik” hissettiren idealler ölüm riskini bile göze aldırır. Lisanssız kişilerin kaçak müdahaleleri yaygınlaşır; güvenlik, etik ve sağlık hakkı görmez olur.

Kapitalist estetik piyasası ülke içinde değil, küresel ölçekte de bir sömürü zinciri yaratmaktadır.
Buna bağlı olarak Türkiye “ucuz ama kaliteli estetik operasyonların merkezi” olarak pazarlanmaktadır. Avrupa’dan ve Körfez ülkelerinden binlerce kişi diş, burun ve saç operasyonları için Türkiye’ye gelmektedir. Oysa aynı ülkenin yurttaşları kamusal sağlık hizmetine erişmekte zorlanmaktadır. Bu tablo, kapitalizmin çelişkisini çok net ortaya koyar: sağlık, toplumun ortak hakkı olmaktan çıkmış; zengin ülkelerin beden arzularını karşılayan bir “hizmet ihracatı”na indirgenmiştir. Kendi halkı için randevu vermeyen hastaneler, yabancı hastalar için ışıl ışıl kliniklere dönüşür.

“Kendine yatırım yapma” söylemi, bireyin sürekli bedeni üzerinde piyasa normlarını yeniden üretmesini dayatan bir mekanizmadır. Görünürde özgürlük, gerçekte zorunluluktur.
Bedenin estetik normlara uygunluğu, artık bireyin toplumsal değerini belirleyen ölçüt hâline gelmiştir. Hekim ve tıp eğitimi, bu sistemin en görünür aracına dönüşmüştür.
Hekim emeği şifa üretmek yerine estetik tüketim kültürünün üretim aracı hâline gelmiştir.

Sağlıkta eşitsizlik yalnız gelir farklarından kaynaklanmaz; ideolojik yeniden üretimin en görünür biçimidir. Kamu hastanelerinde randevu almak giderek zorlaşır, estetik kliniklerinin sayısı artar.
Yoksullar tedaviye ulaşamazken, bedeni biçimlendirenler ve bedeni biçimlendirilenler "başarılı" sayılır.

Sonuç olarak kapitalist normlar ve piyasa baskısıyla, beden ve görünüş sürekli müdahale altındadır. Güzellik vitrinleri parlarken demokrasi, barış, sağlık hakları nerede?

  • Doğasını korumayan, yoksulluk ve güvencesizliğin kol gezdiği sağlıksız kentlerin insanları sağlıklı ve mutlu olamaz.

Camdan bir mutluluk yanılsaması emeğin yorgun yüzünü gizler, bireysel “yenilenme” arzusu toplumsal çürümenin üstünü örter.

Güzellik ve sağlık, piyasanın parıltısında değil;
doğayla uyumda, eşitlikte, barışta ve demokraside kök salar.