AYSEL YENİDOĞANAY

 

            Kadınların, Tanrı’nın ruhunu içlerinde taşıdıklarına inanırım ben. 

            Tanrı’nın mucizesine tanık olmak istiyorsanız, bir kadının doğum anını izlemelisiniz. Attığı çığlıklar duvarlara çarpıp deprem etkisi yaratırken, bir daha asla çocuk doğurmayacağına yemin edebilirsiniz. Deprem şiddetini artçılara bırakırken, kucağına verirler yüreğinden geleni. Terden sırılsıklam olmuş bedenine; göğsüne yaslar onu. İlk göz göze geldikleri anda,  esiri olur o minik yüreğin ve çektiği doğum sancıları silinir…

Kadınlar bir gelinciğin taç yaprakları gibi ince ve kırılgan gibi görünseler de rüzgara direnmeyi ve baharı sonuna kadar yaşamayı başarırlar; yeter ki birileri onları dalından koparmasın.

Kadınlar, bizim kadınlarımız… Dünyanın her yerinde, onları dalından koparmakla kalmıyorlar, eziyorlar, yok ediyorlar; ÖLDÜRÜYORLAR!

Korkuyorlar. Sınırları zorlanan kadının gücünden korkuyorlar. Çünkü kadınlar o gelincikler gibi sıkı sıkı sarılırlar hayata ve dünyanın neresinde olursa olsunlar destek olurlar birbirlerine. Bunun en belirgin örneği Mahsa Amani olayıdır.

Şeriat kurallarına göre yönetilen ülkelerde, en büyük tehdit kadınlara yönelik olandır. Eğitimli olması, kamu alanlarında çalışıyor olması hiçbir şeyi değiştirmiyor; saçının bir teli göründüğünde kuralları ihlal etmiş oluyor ve ahlak polisleri tarafından, sorgusuz sualsiz tutuklanıyor.

Mahsa Amani olayı, İran Devrimi’nden sonra gerçekleşen en ciddi kadın ayaklanmasıdır. Bütün sorun saçlarda. Kökünden kazımak çözüm gibi görünse de çözüm;  “adil dünya düzeni”ndedir. Eşit hak ve özgürlüklere sahip olmaktır çözüm.

İranlı kadınlar bunun mücadelesini veriyorlar. Bu mücadele bir isyan bayrağıdır aslında/gelincik tarlasında akan kanın çığlığı. Bedeli canla ödense de başaracaklarına inanıyorum.

Bu uzun girişi yazmama neden olan İranlı bir kadın sanatçı. Adı Delshad. O, uluslararası bir sığınmacı.

“ben gecenin sonundan söz ediyorum
ben karanlığın sonundan
ve gecenin sonundan söz ediyorum

evime gelirsen eğer sevgili bana bir ışık getir
ve küçücük bir pencere oradan
mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim”

 İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ın dizelerindeki “mutlu sokağın kalabalığını” seyretmek yerine aralarına karışmayı tercih etmiş bir sanatçı Delshad.

Delshad, daha iyi bir gelecek arayışıyla sekiz yıl önce eşi ve iki çocuğuyla çıktığı yolda henüz “mutlu son”a ulaşmış değil. Hala “mülteci” olmak için bekliyor. Şansına hangi ülke çıkacak bilmiyor. Şimdilik Türkiye’de yaşamını sürdürüyor. “Sürdürüyor” dediğime bakmayın. Bir insanın önünde belirsizlik varsa, arafta kalmış gibi hisseder. Delshad bu histen kurtulmanın yolunu sanata olan tutkusuyla bulmuş.

Delshad, 39 yaşında. İran’da okumuş üniversiteyi. Grafik Tasarım bölümünden mezun. Bir süre kendi alanında çalışmış. Sonra internette İtalyan* sıvasıyla yapılan eserleri görmüş. İran’da, bulunduğu şehirde bu sanatı yapan birinin olmadığını görüyor ve hemen kolları sıvıyor. İnternetten edindiği bilgiyle evde uygulamaya başlıyor. Yaptıklarının sanata dönüşebilmesi zaman alıyor. Uzun uğraşıların sonunda, eserlerini sosyal medya üzerinden paylaşmaya başlıyor. Çok beğeniliyor. Teklifler almaya başlıyor.

Buraya kadar her şey güzel gidiyor “gibi” görünüyor. Asıl sorun bundan sonra başlıyor. İran’da bir kadınsanız,  başarılı olduğunuz bir alanın kapılarını açmakta zorlanırsınız. Bir de “Müslüman”lığı reddedip din değiştirirseniz, bu baskılara daha çok maruz kalacağınız anlamına gelir.

Vazgeçmiyor Delshad. “Daha iyi bir dünya mümkün” diyerek “mülteci” başvurusunu yapıyor. Ve sonra geçici olarak Türkiye’ye gönderiliyor.

Delshad şimdilik misafirimiz. Umarım hayalleri beklentileri doğrultusunda gerçekleşir…

Ben onu, bir duvarın önünde merdiven üstünde gördüm ilk kez. Sırtı bana dönüktü. Yüzünü görmeyince sıvacı ustası sandım önce. Sonra duvarın üstünde hortumunu uzatmış, bana bakan bir fil vardı. Beni İranlı bir sanatçıyla tanıştırmak için dekore edilen mekana getiren arkadaş şaşkınlığımı görünce güldü: “İşte bahsettiğim sanatçı; Delshad.” Şaşkınlığım bir kat daha arttı. Prenses Süreyya’dan daha güzel bir kadın duruyordu karşımda. Üstü başı sıva içinde, duvarlara can veren bir prenses. Sihirli bir el dokunmuşçasına canlanmıştı duvarlar. Bir tek komutla harekete hazır bekliyordu Delshad’ın can verdikleri…

Soruyorum Selshad’a: “Sıvayı düz olarak duvara uygulamak bir usta için daha kolay gelebilir. Peki  bu figürleri uygulamak zor değil mi?”

“Zor tabi ki. Bir fili duvara monte etmek bazen saatlerce sürüyor. Tam “bitti” dediğiniz anda, hoooop, fil düşüveriyor duvardan. Bu sabır isteyen bir sanat.”

“Peki, herkes yapabilir mi bunu?”

“İstedikten sonra yapabilirler. Sevmeleri lazım önce. Sevmeden hiçbir şey olmaz.”

Hayatı yaşanılır kılan sihirli sözcük: SEVGİ.

Severek ve inanarak yaptığın bu sanat dalında başarılar diliyorum Delshad. “Daha iyi bir dünya mümkün” diyerek çıktığın bu yolculuk mutluluğun kapılarını açsın sana…

Delshad’la iletişim kurmak isteyenler @del.art.turkey İnstagram hesabından ulaşabilirler.

 

*İtalyan sıvası, Venedik sıvası olarak da bilinen, sıva benzeri bir görünüm ve doku vermek için duvarlara, yükseltilmiş veya kavisli yüzeylere ve tavanlara uygulanan bir sıva tekniğidir.

 

kniğidir.