ÇÜRÜTÜLMÜŞ EĞİTİM

 

                                      Cezmi Doğaner

 

Bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler.

Ursula K. Le Guin

 

Eğitim, toplumun siyasi ve ekonomik kaderini elinde tutan iktidarlar ve egemen Güçler tarafından yönlendirilen, denetlenen politika konusu olagelmiştir.


Nitelikli eğitimin temeli, demokratik katılımcı, sistemlerden geçer. Nitelikli eğitim sistem temellidir. Hedeflediğiniz kaliteye ulaşmak istiyorsanız, demokratik, çağdaş, laik, bilimsel, halkçı eğitimi ivedilikle uygulanması gerekir. Eğitimde başarılı olan ülkelerin devlet yönetimine baktığınızda demokratik ve katılımcı olduklarını görürsünüz. Ör. Finlandiya, İsveç, Güney Kore, Hollanda vb. bu sistemle yetiştirilen bireyler toplumu sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal, yönlerden geliştiren kalkındıran, daha yaşanılası, barışçı, ÇEVRECİ, bir dünya için demokratik çağdaş laik, sosyal ve hukuk temelli, yaşamı benimseyen toplumlara dönüştürülebilen eğitim programları uygulamaktadırlar.

Gelecek kuşakların, potansiyellerini, dinamizmini, yaratıcılıklarını ve hayallerini Türkiye’de yaşama geçirmeleri için teknolojik devrim çağı koşullarına uygun eğitim planlaması yapılması bir zorunluluktur.

Bilime ve insana yatırımın sonuçlarını ancak uzun vadede görebiliriz.

 

UYGULANAN EĞİTİM

 

Yirmi yıldır iktidar da bulunan AKP iktidarı eğitim yoluyla toplumu dönüştürme projesi öncelikli hedefleridir. Önce islamcı-şeriatçı biçimlendirme ve yapılandırma yaptı. Son yıllarda vahhabi islamına benzer. Teokratik, tanrısal olduğuna inandıkları ucube bir sistemi uygulamaya koydular.

Anaokuldan Lise son sınıfa kadar olan ders kitapları bilgi açısından, gerici, şoven, çağdışı ve skolastik anlayışla yazılmış, bilim ve akıl dışı propaganda yapılıyor.

Okullar da verilen ezberci eğitim, ülkemizde tartışan, eleştiren, sorgulayan, dolasıyla yaratıcı, üretici, demokrat kişiliklerin, özgür bireylerin gelişmesinin ve yetişmesinin önündeki en büyük engeldir.

Gençlere düşünme ve kuşku yerine, tartışılmaz doğrular ve bilge öğütler öğretiliyor.

Türkiye'de eğitim özellikle skolastik geleneği sürdüren din eğitimi gençlere yaratıcılığı değil, koşulsuz biat etmeyi, itaati öğretmenin bir yolu olagelmiştir. (O kadar ki insanların “yaratıcı” olabileceğini iler sürmek bile günahtır: Yaratıcılık, Tanrı'ya özgüdür çünkü.) Din doğal olarak kuşkuyu değil sorgulamasız iman etmeyi öğretir.

Oysa asıl zor olan insanın yaratıcı gizil güçlerinin gelişmesini sağlayan kuşkunun öğretilmesidir. Bertrand Russel 'insanlar inançlarıyla doğar kuşku duymasını sonradan öğrenirler.' demişti.

Biz gençlerimize neyi öğretiyoruz dersiniz? Kuşkuyu mu, yoksa kesin gerçekleri ve tartışılmaz doğruları mı? Din derslerinin zorunlu mantık ve felsefenin seçimlik yapıldığı bir eğitim ortamında bu sorunun yanıtı çok açık değil mi?

 

HAFIZ YETİŞİYOR

Okullar, taklitçi, nakilci papagan hafızlar yetiştiriyor.

 Hıfzetmeyi ve hafız olmayı sadece din okullarının bir niteliği olarak görmemek gerekir: Öğrenci sayısı hızla Artan din okullarının skolastik alışkanlığını diğer okulları, öğrencileri ve Öğretmenleri de ister istemez etkilemektedir.

Gençlerde eleştiri ve tartışma eğilimini azaltan bir diğer etken yaygın olarak uygulanan “test” yöntemidir. Yanıtı “doğru- yanlış” tan veya “evet- hayır”dan ibaret olan bir sınav sistemi genç öğrencileri düşünmeye yönlendirebilir mi?

 

Bilimde kesin doğru ve yanlış yoktur. Bilim sürekli bir irdeleme, araştırma, tartışma, sorgulama ve kuşku sürecidir. Bu süreci kesin “evet- hayır”lara indirgediğiniz anda düşünmeyi ve tartışmayı ortadan kaldırıp, bütün ağırlığı hıfzetmeyi veriyorsunuz demektir.

 

OTORİTEYE BAĞIMLI

 Politik çıkarlar doğrultusunda otoriteye bağımlı bir insan ve edilgen bir toplum yapısı amaçlanıyor, eğitimsiz insanın yoğun olan “milli” ve “dini” duyguları sömürülüyor. Durağan insan tipi durağan olmayan çevrenin isteklerini çözüm bulamıyor doğal olarak.

İnanca, ezbere dayalı, yaratıcı düşünceye İzin vermeyen ve nasıl düşüneceği yerine insanlara ne düşüneceğini öğreten eğitim yaklaşımı bireylerin yeteneklerini geliştirmesine fırsat vermeyecek. Dinleyici, “Uslu çocuk” yetişkinliğinde de dinleyici olmaya aday.

 Eleştirel bakışın, sorgulamaların yanıtı, kolaycı açıklamalarla ya da kavga ideolojisi ile karşılanıyor. Sabit ve taşlaşmış bilgilerin yerine açık dinamik bir bilgi koymakta zorluk çekiliyor.

Bu dünyanın boş olduğu, hatta var olmadığı; kadının sahte olduğu; içine kapanarak ve bu dünyadan umudunu keserek öteki dünyaya umut bağlaması; üretmeden, paylaşmadan yaşaması gerektiği derslerini dinleye dinleye büyüyenler çevrelerinde olup bitenlere tam bir kayıtsızlıkla yaklaşmayı “fazilet” olarak görüyorlar. Alışkanlıkları sarsan, algılamalardaki sabitliği bozan, davranış değişikliği gerektiren, yenilenmeye, neden durarak ulaşılamaz ki sanki!

Eski ve dar bakış açısından vazgeçmeden onu yok etmeden, daha geniş bir bakış açısına sahip olmaya çabalamak çıkar yol mu?   

Gelişime, yenilenmeye direnen kolaycılar, toplumsal olarak atadan kalma davranışları yaşayıp tekrar üreterek, değişime direnerek; sorgulamayan, araştırmayan, üretmeyen düşünce kalıpları çırpınarak boğuluyorlar.

Kısaca özetlemek gerekirse:

Eğitim kurumları iktidarın mutlak yönetim ve denetim altındadır.

Eğitimin amacını, kendi iktidarlarının ömrünü uzatmak amacına uygun olarak biçimlendirilmektedir.

Eğitim görevlileri, kendilerine itaat ve biat eden, kendi çizgilerinden çıkmayan beyinleri koşullandırılmış kadrolar iş başına getirilmiştir.

Eğitimin programı, hedefi ve içeriği, kimlere ne biçimde ne öğretileceği yukarıdan belli bir merkezden  belirleniyor ve uygulanıyor.

Öğrencilerin özgürlüğü ve söz hakları yok. Baskı ve zorlama çok. Gerici, dayatmacı, rantçı eğitim sistemi ülkenin soluk borusunu tıkanmıştır.

Yetişecek kuşakların, belirli kalıplar ve siyasal doğmalar içinde dondurulmuş bilgiler, kindar ve dindar kafalar olarak ortaya çıkmasını, kişisel ve toplumsal değer yargıları üzerinde tartışma, anlaşma, uzlaşma hoşgörüsünden uzak, saygı ve iyi niyete yabancı varlıklar olarak hayata atılmasını  önermektedirler.

SONUÇ

“Toplumun geleceğini oluşturan eğitimin kalitesi ve niteliği mutlaka bilimsel ve laik olmadan, eğitimde dinsel yönlendirme anlayışına son verilmeden Türkiye’de gelecek için konuşmak zor görünüyor.” (Aysel Çelikel, Adalet yoksa Gelecek de yok. Sf:X, T.İş Bankası kültür yayınları)

Demokrasi, sadece yasalarla ve kurumlarla geçerli kılınamaz. Demokrasi yaşam biçimi ve aynı zamanda zihniyet, kültür ve davranışlarımızla ilgili bir olgudur.

Devlet yönetim sistemini değiştirmeden eğitim sistemini dönüştürmek mümkün olmayacaktır.

Cezmi Doğaner