BM Genel Kurulu bu kararı alırken şu tarihi olay etken olmuştur: 

Dominik Cumhuriyeti’ni Rafael Trujillo (1891-1961), 1930 ile 1961 yılları arasında yönetmiştir. 

Mirabal Kardeşler olarak bilinen üç kız kardeş, Trujillo muhalifidir. Trujiilo bir konuşmasında; 

“Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklinde açıklama yapmıştır. 

Bu konuşma sonrasında bu üç kız kardeşe tecavüz edilmiş ve öldürülmüştür. 

BM Genel Kurulu bu olaydan yola çıkarak “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak karar almıştır.

 

Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre, dünyadaki üç kadından biri hayatları boyunca en az bir kez fiziksel ya da cinsel saldırıyla karşı karşıya kalıyor.

 

Şüpheli kadın ölümlerinde ciddi bir artış söz konusudur. 

Kadın özgürlüklerine karşı dayatmalar görülmektedir.

 

Bir ülkede kadınlara karşı davranışların niteliği, toplumun çağdaş değerlerle ve demokrasiyle ne ölçüde buluştuğunun göstergesidir.

 

Kadınlar ve erkekler arasında görev, sorumluluk ve rollerin paylaşımındaki eşitsizlikler, toplumsal algılar, eğitimdeki çarpık anlayış, eşit olmayan güç ilişkileri, kadınların ikincilleştirildiği bir sosyal yapıya neden oluyor.

 

Sonuçta ortaya çıkan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadına karşı şiddet, sadece kadınların sorunu değil, bir toplumun insanlık sorunudur.

 

Toplumsal algımızın bir çıktısı olarak kadınlarla ilgili deyimlerimiz:

Avradın malı, eşeğin nalı. (Malatya) 

Avrat kıtlık bilmez, çoban yokluk bilmez. (Adana)) 

Erkeğin kıllısı (hazreti) Aliden, kadının kıllısı (hazreti) ayıdan. (Çankırı) 

Kadını eve bağlayan altın şıkırtısı değil beşik gıcırtısıdır. (Fatsa, Ordu) 

Kadının kazdığı kuyudan su çıkmaz. (Malatya) 

Kancık yalanmadan erkek dolanmaz. (Adana; Gaziantep; Hatay) 

Karı kesenin şıkırtısına, ağzın şapırtısına bakar. (Eskişehir)

 

Kadınlara yönelik davranışlar sadece bir mevzuat meselesi değil, bir eğitim meselesi, bir zihniyet meselesi, bir kültür meselesidir.

 

Eğer zihnimizde, yüreğimizde, hayatımızda kadını tam, saygın, özgün, bir insan olarak algılamıyorsak; kadınlarla ilgili gayri insani davranışları sadece rutin bir kınamaya, törensel bir güne ve bir nutuk konusu malzemeye dönüştürüyorsak böylesi günler mizansen bir tiyatrodan öteye gitmeyecektir.

 

Erkeği, nirengi noktası alarak kadını kategorize etmeye çalışmak yanlıştır. Kadın ve erkek, iki ayrı insandır. Kadınla erkek birbiriyle eşit değildir. (Eşitlik hukuksal bakımdandır.) 

Kadın eşsizdir.

(Benzersiz ve özgün anlamında.) Kadının erkekle ilişkisi astlık değil, üstlük şeklinde olamaz. 

Kadınla erkek; birbirini anlamlı kılan, birbirini tamamlayan iki insandır sadece. 

Böyle algıladığımız takdirde kadına şiddetin zihniyet arka planı ortadan kalkmış olur. 

 

Kadınlar hâlâ eşit işe eşit ücret alamamaktadır. 

Tarım işçisi kadın, mülteci kadın ve kız çocukları hem ayırımcılığın hem de emek sömürüsünün muhatabı olmaktadır. 

Kadınlar, salt annelik görevi ile eve hapsedilmek istenmektedir. 

 

Siyasi kararlarla, mevzuat düzenlemeleriyle kadına şiddet tam olarak çözülemez. 

Öncelikle beyinlerde, yüreklerde çözülmesi gerekir. 

Aileden başlayarak iyi bir eğitim programıyla bu konuda olumlu bir zihniyet inşa edebiliriz.

 

Toplumda kadının rolü bizim insanı gelişmişliğimizin göstergesidir. Kadına şiddet insanlığın insanlık bakımından sınıfta kaldığının işareti olup gayri insani bir davranıştır.

 

İnsani tekamülümüz ancak kadına muhabbet ve hürmetle gerçekleşebilir.

 

Unutulmamalıdır ki;

Kadınların toplumdaki yeri, saygınlığı medeniyetin göstergesidir.

 

Bu nedenle, kadına uygulanan fiziksel, psikolojik, sözlü şiddetin her türlüsüne karşı durarak, insanlığa ihanet olan "KADINA ŞİDDETE HAYIR" diyoruz.

 

Aşkım TAN