• Burhanettin Yılmaz

ABD Kongresi’ne sunulan ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı klasörlerinde Avrupa ülkesi değil, Orta Doğu ülkesi olarak yeniden tanımlanmasını öneren yasa tasarısı, sadece bir bürokratik öneri değildir. Bu hamle, Türkiye’nin uluslararası düzlemdeki yerini tartışmaya açmakla kalmaz; aynı zamanda Batı sisteminin Ankara’ya karşı değişen stratejik pozisyonunu da açık eder.

Peki bu teklif sadece bir “yer değiştirme” mi, yoksa Türkiye’nin küresel sistem içindeki kimliğine yönelik doğrudan bir saldırı mı?

 

Bir Harita Değişikliği Değil, Bir Hatırlatma

Coğrafya, haritaların konusu olabilir ama jeopolitik, sistemin kimleri içeri, kimleri dışarıda gördüğüyle ilgilidir. Türkiye yıllarca Avrupa’nın “problemleriyle uğraşan ortağı” olarak tanımlandı. AB’ye alınmadı, ama dışlanmadı da. NATO’nun kritik ülkesi olarak görüldü ama çoğu zaman karar süreçlerinin dışına itildi.

Bugünse ABD merkezli bu tasarıyla Türkiye’ye açık bir mesaj veriliyor:
"Sen bizimle misin, değil misin?"

Bu, aslında yıllardır içeride yürüyen bir tartışmanın dışa vuruma durumudur. Türkiye’nin Batı’yla yaşadığı kırılmaların sonucu artık sadece açıklamalarda değil, kurumsal metinlerde, yasal düzenlemelerde karşımıza çıkıyor.

 

Washington’un Rahatsızlığı: Bağımsızlık Arayışı

Türkiye son on yılda, eksen kayması tartışmalarıyla birlikte farklı ittifak kanalları kurmaya başladı. Rusya ile kurulan askeri ilişkiler, Çin ile ticari yakınlaşma, İran ile diplomatik trafik, Körfez ülkeleriyle yapılan ekonomik açılımlar ve en önemlisi: Batı’ya rağmen, kendi çıkarını tanımlama iradesi…

İşte bu irade, Washington’un en çok rahatsız olduğu şeydir.

ABD’nin tutumu çok net: Türkiye ya Batı çizgisine geri döner, ya da Orta Doğu’nun "kırılgan rejimleri" arasında yeniden tanımlanır. Oysa Türkiye’nin bölgesel güç oluşu, bu ikili tercihin çok ötesindedir. Ama tam da bu yüzden, dışlayarak köşeye sıkıştırma politikası devreye giriyor.

Klasörleri Değil, Kaderi Değiştirme Çabası

Bir ülkeyi Avrupa ya da Orta Doğu klasörüne koymak, sadece diplomatların değil, güç sahiplerinin yaptığı bir tercihtir. Bugün Türkiye’nin Avrupa’dan çıkarılmak istenmesi, aslında Batı’nın Türkiye üzerindeki tahakkümünün zayıfladığına dair bir panik tepkisidir.

Ankara’nın iç politikada yürüttüğü her tartışma — Gazze çıkışları, NATO restleri, savunma sanayii hamleleri — artık küresel sistemin içindeki yerini de etkiler hale geldi. Ve Washington, bu politik özgüvenin artmasından rahatsız.

Türkiye Ne Yapmalı?

İçerideki her türlü siyasal kutuplaşmaya rağmen, dış politikada stratejik birliğe ihtiyaç var. Türkiye'nin Avrupa’dan itilmesine karşı yalnızca diplomatik tepki yetmez; entelektüel, ekonomik ve kültürel bir direnç de gerekir.

Türkiye’nin yolu ne Batı’ya tam biat ne de Doğu’ya tam yöneliş olmalı. Türkiye; bağımsız, çok kutuplu bir dünya düzeninde özgün bir yer edinmeye çalışmalıdır. Bu hedef, sadece hükümetin değil; her kesimden yurtseverin ortak sorumluluğudur.

ABD’nin sunduğu bu tasarı bir teklif değil, bir meydan okumadır. Bu meydan okumaya verilecek cevap ise sadece bir coğrafya tercihi değil, gelecek tercihi olacaktır