Türkiye, tarihi bir seçim sürecine girdi. Cumhuriyet, kurucu değerler, laiklik, emek ve bağımsızlık açıktan hedef alınıyor. AKP ve ortağı MHP’nin iktidarının devam edip etmeyeceği akıllarda soru işareti... Ancak emekçilerin yıkımı sürüyor, yolsuzluklar artıyor, mafya düzeni ve şiddet kültürü dört yandan halkı sarıyor. Süreç ilerlerken sosyalistler ve komünistler gelişmeleri nasıl değerlendiriyor, neler yapmayı düşünüyor?

İşte bu yakıcı başlıklara dair Türkiye Komünist Hareketi Genel Başkanı Aysel Tekerek, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Laiklik, gericilik ve emperyalizmle mücadele vurgusu yapan Tekerek, şu ifadeleri kullandı:

“Fikir olmadan, siyaset olmaz, siyaset mücadele olmadan da değişim olmaz.  Bu açıdan bakarsak, kamucu bir politikanız yoksa özelleştirmeler, laiklik mücadeleniz yoksa tarikatlar, bağımsızlık mücadeleniz yoksa AB ve ABD egemenliği, işçi sınıfı mücadeleniz yoksa sermaye egemenliği devam eder. Bugünkü beşli çete gider yerine “temiz sermaye” adı altında yeni sömürücü güçler devreye girer ya da beşli çete mensupları TÜSİAD kimliğine sığınıp geri dönerler

BİZİ BEKLEYENLER ZATEN YAŞADIKLARIMIZIN ARTMASI

Türkiye seçim sürecine girdi. Yakın gelecekte bizi neler bekliyor? 

Ülkemizde her seçim önemliydi, bu seçim daha da önemli. Bu seçimleri diğer seçimlerden ayıran önemli özelliklere bakmak gerektiğinde öncelikle, emekçiler açısından boyutları ve derinliği giderek genişleyen bir yoksulluk hatta açlığı, bunun karşısında ise sermaye sınıfının açıkladığı yüksek kâr oranlarını görüyoruz. Türkiye ekonomisinin yapısal krizleri dışında ülkeyi dış borca, yabancı sermayeye ve inşaat odaklı sermayenin talanına açık hale getiren AKP uygulamaları ile, Cumhuriyetin tasfiye edildiği bir dönemde AKP’nin balkon konuşmasını henüz cebinde gezdiremediği bir seçime gidiyoruz. Yakın geleceği seçim gününe kadar sınırlayacaksak eğer, bizi bekleyenler zaten hali hazırda yaşadıklarımızın şiddetinin artmasıdır. Bunun da adını koymak gerekirse daha fazla işsizlik ve yoksullaşma, enflasyon karşısında ezilen ücretlerimiz, laikliğe dönük saldırının sürmesi, emperyalizm ile bağımlılık ilişkilerinin devam etmesini söylemek gerekecektir.

AKP KAYBEDEBİLİR AMA BİZİ KAMUCULUK, LAİKLİK, BAĞIMSIZLIK BEKLEMİYOR

Halkımız böyle bir cendere içerisindeyken seçimlerin temel olarak kurtuluşun en önemli virajı olarak görülüyor olmasının anlaşılabilir bir yanı bulunuyor. Bununla birlikte AKP’nin seçim sonucunda bir kere daha iktidar olamaması da Türkiye tarihi açısından önemli bir gelişme olacaktır. Bunu reddetmek elbette mümkün değil. Ancak bununla birlikte bazı doğruları da söylemeden edemeyiz. Halkımız siyasi olarak da sağ eksende kurulan ittifakların cenderesine girmiş gibidir. Yakın geleceği seçimlerin hemen sonrasına kadar genişletmemiz gerekirse, seçim sonuçları ne olursa olsun iktisadi krizin kökten çözümü, laikliğin gerçek anlamda ayakları üzerine doğrultulması ve emperyalizmden kopuş adımları hayata geçmeyecektir. Eğer ki, solculuk emek, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm kavgasını hayata geçirmekse bizler de seçim platformuna bu düşüncenin ve siyasetin ağırlık koyması için çaba sarf etmekteyiz. Kısacası yakın gelecekte, AKP’nin seçimleri kaybetmesi bizi bekliyor olabilir ancak laiklik, kamuculuk ve bağımsızlık beklemiyor… Bunların kavgasını vererek kazanabiliriz.

Çeşitli kurum, siyasi parti, sermaye temsilcileri vs. seçim sonuçlarına ilişkin araştırmalar yaptırıyor. Karşımıza değişken sonuçlar çıkıyor. Komünistlerin bu yönde bir çalışması var mı? 

Seçimler ile ilgili araştırmaların çeşitli ölçeklerde parlamento seçimlerindeki tercihler ve çok daha fazla olmak üzere Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklandığını görüyor ve biliyoruz. Ancak halka sorulmayan soruları sormak daha büyük önem taşıyor. Eğer “Halkın nabzını tutmak” diye bir tanımdan bahsedeceksek bugün bunun adı, emekçilerin, kadınların, gençlerin iş, aş, özgürlük, eşitlik, laiklik talepleridir. Bunlar telefonla sorulmadı, yüz yüze çoktan seçmeli bir yöntemle de açığa çıkmadı. Siyasetin değil, siyasetçinin, programın değil adayın, ihtiyaçların değil zorunluluğun dayatıldığı bu anketleri, bir toplumsal şekillendirme aracı olarak kullandığını görüyoruz. O yüzden mesele anket sonuçları üzerinden yorum yapmaktan ziyade emekçi halkın gerçek sorunlarının tespit edilmesi ve o konuda sesin yükseltilmesidir. 

Komünistler sadece seçim dönemlerinde değil, diğer siyasi öznelerden farklı olarak her gün ülke gündemlerine sözlerini söylüyor, söylemekle de kalmayıp, basın açıklamaları, eylemler, kimi zaman mitingler yapıyor, sabahın karanlığında işlerine ulaşmaya çalışan emekçilere bildirilerini dağıtıyorlar. Sonuçlarından bağımsız olarak seçimlerden bir gün sonra, kabuğuna çekilenlerden farklı olarak komünistler sokaklarda, fabrikalarda, üniversitelerde örmeye çalıştıkları mücadeleye seçim arası vermiyorlar.

BEŞLİ ÇETE GİDER, 'TEMİZ SERMAYE' ADIYLA YENİ SÖMÜRÜCÜ GÜÇLER GELİR

Türkiye'nin en büyük sorunları size göre nedir ve yapılması gereken ilk hamleler ne olmalıdır? 

Türkiye’de sorun olmayan ne var ki? Eğitim, sağlık, işsizlik, ücretli kölelik düzeni, açlık, yoksulluk, dışa bağımlılık, egemenlik hakkının devredilmiş olması, özelleştirmeler, başkanlık sistemi, sermaye sınıfının egemenliği, gençlerin geleceksizliği, kadınların yok sayılması, çocukların kıskaca alınması, sanat ve bilim düşmanlığı, ülkenin çetelere ve mafyatik oluşumların at koşturduğu bir yer olması, holdingleşen tarikatların devletteki egemenliği… Hepsi birbirinden büyük sorunlar ve birbirinin sonuçları. 

Bugün AKP bu sorunların geldiği noktaların mimarıdır. Cumhuriyet tasfiye edilmiş, Türkiye’de yeni bir rejim kurulmuştur. Sermaye sınıfı ve egemen güçler açısından bu rejimin restorasyonu gündemdedir. Millet İttifakı’nın kurulduğu zemin de bu restorasyonun hayata geçirilmesinin adı olarak gündemimizde yer almaktadır. Millet İttifakı ise bu sorunlara bırakın kökten bir müdahalede bulunmayı, bu sorunların ana kaynağı olan kapitalist ekonomi modeli ile emperyalist politikalar ile uyum içinde olduğundan düzenin yeni bir zemine taşınması için uğraş verecektir. Ki zaten de bunu açık bir şekilde ifade etmektedirler.

O halde, aslında ilk yapılması gereken, bizlerin de mücadelesini verdiği başlık ülkede eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık fikrinin ve bu siyasi damarın güçlenmesini sağlamaktır. Tek adam yönetimine ve despotizme karşı mücadele elbette önemli. Biz buna varız. Ancak diğer yandan sermaye sınıfının tüm toplum üzerinde kurduğu baskı ve zulüm düzenine de yeşil ışık yakılmasında yokuz. 

Fikir olmadan, siyaset olmaz, siyaset mücadele olmadan da değişim olmaz.  Bu açıdan bakarsak, kamucu bir politikanız yoksa özelleştirmeler, laiklik mücadeleniz yoksa tarikatlar, bağımsızlık mücadeleniz yoksa AB ve ABD egemenliği, işçi sınıfı mücadeleniz yoksa sermaye egemenliği devam eder. Bugünkü beşli çete gider yerine “temiz sermaye” adı altında yeni sömürücü güçler devreye girer ya da beşli çete mensupları TÜSİAD kimliğine sığınıp geri dönerler.

Sosyalist Güç Birliği'nin çalışmaları ne durumda? Yeni katılımlar veya başka siyasi güçlerle ittifak olasılığı var mı?

Sosyalist Güç Birliği üzerinden şekillendiği ilkelerin aynı zamanda toplumsal bir güce dönüşmesi için çalışmalarını hızlandıracak. İlan edilen ilkelerimizin sadece dört siyasi parti ve çağrıcılar ile sınırlı olmadığını biliyoruz. Başta seçim süreci olmak üzere, seçim sonrasında da laiklik, kamuculuk, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinin gövdesi ve etkisi Sosyalist Güç Birliği ile artacaktır. Bu gerçek ile yola devam ediyoruz. Tekrar hatırlatalım: Sermaye ve emperyalizm ile uzlaşmaz bir çizgide olan, emekçilerin çıkarları için mücadele eden, laiklik mücadelesinin bugün ertelenemez olduğunu düşünen ve solun bağımsız hattının ayakları üzerinde doğrulmasına inanan herkes ya da siyasi güç ile Sosyalist Güç Birliği yan yana gelmeye hazırdır.

SÇEİM GÜVENLİĞİ SADECE OYLARI KORUMAK DEĞİL

Sizce seçim güvenliği sağlanabilecek mi? 

Bu sorunun sorulmasına neden olan koşullar kalkmadığı sürece hiçbir zaman olumlu bir yanıt vermek mümkün olmayacak. Çünkü seçim güvenliğinin artık bu saatten sonra AKP’nin son dakika YSK’ya aldıracağı kararlardan daha çok, AKP karşıtlarının seçimi ele alış biçimiyle daha çok bağı var. Bir kere, özellikle başkan adayları çerçevesinde yapılan tartışmaların düzlemi halkı ve oy verenleri özne olmaktan çıkarıp nesneleştiriyor.

İkincisi, seçmenlere sokakta ya da olması gereken bir zamanda olması gereken yerde hakkını aramak fikri daha baştan “bizi sokağa dökmek istiyorlar” söylemi ile sakatlanıyor. Seçim güvenliğinin sadece oyları korumak değil, AKP iktidarının seçimler öncesindeki ve sonrasındaki her türlü manipülasyonuna karşı durmayı içeren gayet siyasi bir yanının olduğu ortaya çıkacaktır. Mücadele deneyimleri, bir öncekini aşarak gerçekleşir. Bu seçim döneminde oy sayımı ve sisteme doğru yansımasını sağlamak konusunda bir deneyim var. Atı alanın Üsküdar’ı geçemeyeceğini daha şimdiden bilmesi için ise biz komünistlerin çalışmaları, örgütlü toplum fikri ve öncülüğü daha da önemli hale gelecektir.

Baskın seçim bekliyor musunuz?

Haziran’daki seçimlere sekiz aydan daha kısa bir süre kaldı. Seçim tarihine dair çeşitli spekülasyonlar yapılsa da fiili olarak seçim platformunda olduğumuz ve herkesin saatlerini buna göre ayarladığını görmekteyiz. AKP iktidarı saatlerini asgari ücret artışı, EYT düzenlemesi, ocak şubat aylarındaki olası enflasyon düşüklüğü beklentisi, konut projesi, Karadeniz doğalgazı gibi bir dizi enstrümanın kullanımı ve seçimlere istikrar beklentisini yükselterek girmek gibi bazı başlıklar üzerine kurduğu görülüyor. 

Buradan çıkan sonuç AKP iktidarının gündemini belirleyebildiği bir seçime gitme arayışıdır. O açıdan baskın seçim tartışmasından ziyade seçim sürecinin siyasal başlıklarının ne olacağının gündeme alınması büyük önem taşımaktadır. İster erken ister zamanında olsun, toplumun gözünü boyamaya çalışmak için uğraşacak olan AKP’ye karşı laiklikten ve kamuculuktan taviz vermemek, emperyalizmden medet ummamak ve sermayenin düzenine karşı çıkmak büyük önem taşımaktadır.

AKP ve ortağı MHP, seçime sizce nasıl hazırlanıyor? İktidarın devamı olasılığı hakkında ne düşünüyorsunuz? 

AKP, son tahlilde ömrünü tamamlamış bir partidir. Onu 21. yılına taşımak konusunda payı olan katmanların bir kısmını kaybetmiş ve karşısına almıştır.  Ortaya süreceği bir siyasi tezi kalmadığı gibi, en temel tezi olan gericiliğe sarılarak klasik tabanını kendisine bağlamayı sürdürmek istemektedir. Kısa dönemli popülist uygulamalar ise oy kazandırmaktan daha çok,  dağılan oyların bir kısmını toparlamasını sağlamaktadır. Buna rağmen, oy oranları halen onu bazı illerde birinci yapmaya yetmektedir. AKP’nin ya da Cumhur İttifakı’nın iktidarının devamı halinde Türkiye’de bugüne kadar yaşanan krizlerin daha da derinleşerek süreceğini görmemek mümkün değil.

Siyasette sahte umutlar dağıtmak biz komünistlerin işi değil. O yüzden özellikle muhalefet cephesinin “kesin bu sefer gidiyorlar” duygusuna oynayan ve aslında emekçileri apolitik bir hatta sürükleyen çizgisinden uzak durmayı tercih ediyoruz. Öncelikle gerçekçi olmalıyız. Emekçi halkın örgütlü gücü ülkemizdeki karanlığın parçalanmasını biricik ana motoru olabilir. Açlık, yoksulluk, ekonomik kriz, gericilik, ücretli kölelik düzenine karşı politik olarak başkaldıran emekçilerin örgütlenmesi AKP’nin gerçek yenilgisi anlamına gelecektir.

HDP GÖRÜŞMESİ SIKIŞMAYI GÖSTERİYOR

AKP iktidarı yine büyük bir ikiyüzlülük sergileyerek HDP ile görüştü. Yandaş medyada bu görüşmeye ilişkin bir haber yoktu. AKP'nin siyaseti ve gündemi şekillendirmesinin önüne nasıl geçilecek? 

AKP iktidarı devletin ve medyanın bütün olanaklarını sonuna kadar kullanmaktadır. Dolayısıyla yalan ya da riyakârlık üzerinden devam eden siyaset çizgisini bunlar aracılığı ile doğruymuş gibi propaganda etmeye devam edecek. Ancak HDP görüşmesi gibi örnekler AKP’nin ne kadar büyük bir sıkışma yaşadığının da göstergesi olarak ele alınmalıdır, bu ve benzeri örnekler de artacaktır. Yandaş medya bu görüşmeyi görmezden gelse de, AKP’nin içinden bu konuda çatlak ses çıkması bahsettiğimiz sıkışmanın ürünüdür. Benzeri bir olay Gülşen meselesinde de yargı sopasının ayarsız kullanılması sonucunda yaşanmış, İslâmcı cenahtan isimler tutuklamanın fazla kaçtığına dair yorumlarda bulunmuşlardı.

Elbette bu noktada meseleyi sadece AKP’nin çelişkilerinden objektif bir beklentiye indirmek doğru olmayacaktır. Tersinden AKP’nin özelleştirmeci, sermaye dostu, emperyalizm işbirlikçisi ve laiklik karşıtı yönelimlerine karşı tutarlı bir siyasetin yükseltilmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı oranda AKP’nin kârlı çıkması olasılık dahilindedir.

AKP iktidarı boyunca birçok AKP'li siyasetçi ve yakınları rant, cinayet, adam kayırma, suçun üstünü örtme gibi ağır konularla gündeme geldi ama bir yere varılamadı. Ve bu konular gündemden düştü. Bir hukukçu olarak bu gelişmelerin aydınlatılamamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu dosyalar yeniden açılabilecek mi?

21 yıldır özellikle yargı ve hukuk alanında yaşadığımız sürecin adını “hukuksuzluk” olarak koyanlar oldu. Oysa bu çok yetersiz bir tanımlama olarak kaldı ve asıl tehlikeye de işaret edememiş oldu.

21 yıldır AKP, kendinden önceki iktidarların da çok iyi bildiği bir hukuksuzluk sürecini değil, kendi hukukunu inşa etme sürecini yönetti. Karşımıza asrın davaları ile, uygulanmayan mahkeme kararları ile, sürekli değişen ceza ve infaz uygulamaları ile bir “AKP Hukuku” çıktı. Yargı kolu da buna uygun hale getirildi. Zaten bunca adaletsizliği ancak böyle bir yargı sistemi ile sürdürebilirlerdi. Yeni rejimin temel karakteri yargının bir sopa haline gelmesi  üzerine kurulu. 

Önümüzdeki dönem, düzenin restorasyonu dediğimiz süreç elbette bazı dosyaların yeniden açılmasını gündeme getirebilir ancak Türkiye’nin inişli çıkışlı siyasi tarihinde yeniden açılan dosyalar olduğu gibi emekçi halka karşı işlenen suçların üzerinin örtüldüğü birçok örnekle doludur. Temel ve halka karşı işlenmiş suçların  üzerine gitmek ve tersine çevirmek bugün sosyalist hareketin görevleri arasında yer alıyor. Suça karışan her kimse dosyasının yeniden açılması ve yargılanması büyük önem taşımaktadır. Biz bunların takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Bununla birlikte takipçisi olacağımız önemli başka konular da bulunuyor. Özelleştirmeler, laikliğin tasfiyesi, toplumsal hayatın dinselleştirilmesi gibi başlıklar da dosyaların açılması gereken önemli ve büyük konuları oluşturmaktadır.

KOMÜNİSTLER YENİDEN BÜYÜME DÖNEMİNDE

Yoksulluğun, gericiliğin ve her türden sömürünün bu denli yoğun olduğu Türkiye atmosferinde komünistlerin ve genel olarak solun gerekenin çok altında bir güçte olduğunu herhalde siz de kabul edersiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Öncelikle bunu aşacağımız bir döneme girdiğimizi ifade etmek gerekiyor. Sosyalist Güç Birliği’nin kurulması bunun önemli belirteçlerinden birisi olarak görülmeli. Daha önce de bahsettik, emekçi halkımız sağ eksende kurulan bir siyaset düzlemine muhtaç edilmiş durumda. Bunun kırılması gerekiyor. Kırmak için bağımsız sosyalist hattın ayakları üzerine doğrulması bahsinde önemli bir adım atılmıştır. Komünist siyaset açısından da toplumsal ölçekte büyüme dönemine girildiğini ve bunun ilk sinyallerini almaya başladığımızı söylemek mümkün görünüyor. Partimiz Türkiye Komünist Hareketi kısa bir zaman diliminde Türkiye çapındaki örgütlenmesinde büyük bir mesafe kaydederek seçimlere girme yeterliliğini elde etmiştir. Üye sayımız her geçen gün artmaktadır. Orak çekiç seçim pusulasında emek, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm gibi değerlerin odağı olarak yerini alacaktır.

Solun gücünün değerlendirilmesi bağlamında sadece seçim sonuçlarına bakılması ise yetersiz bir değerlendirme olacaktır. Bugüne kadar sosyalist hareketin genelde başka siyasi öznelerin gölgesi altında siyaset yapması vaaz edilmiştir. Solun geçmişteki etkisini yitirmesinde bunun bir rolü olduğunu kabul etmek gerekir. Oysaki sosyalist hareket ve komünistler toplumun bağrında, emekçi sınıfların, gençliğin ve kadınların içinde örgütlenmesini büyütmesi önem taşımaktadır. Biz bugün tam da bu yolda yürümekteyiz.