Şanlıurfa’da Sütçü İmam’ın Fransızlara verdiği mücadelenin benzerinin tüm Anadolu’da “kadın namustur, dokunulamaz” şeklindeki etkisini çok iyi bilen Atatürk’ün asla kadınlarımızın kılık ve kıyafetine müdahale etmediği tarihi belgelerle sabittir. Bugün İran’da başlayan ayaklanma ve Afganistan’da yaşanan “kadınlara eğitim yasağı”; ABD - İngiltere güdümlü FETÖ provokatörlerinin “laiklik” örtüsü altında 12 Eylül 1980 darbesinden sonra başlattıkları gardrop Atatürkçülüğünün, bu ülkenin nasıl bir tuzağa çekildiğini göstermesi açısından yaşamsal önemdedir.

Türkiye’nin geldiği nokta; başörtüsünün yaygınlaştırılarak tıpkı Afganistan’da olduğu gibi kadınları önce toplum hayatından daha sonra da eğitim - öğretimden el çektirerek seks kölesi haline getirme veya İran’da olduğu gibi başörtüsüne savaş açarak bir an önce ülkenin özgürlükçü kitlelerinin toptan katlini sağlama seçeneğine sıkıştırılmasıdır.

Oynanan oyun basit ve çıkışı çok zor bir tuzaktır. Çünkü Cumhur İttifakının başörtüsü ve aile konusunda başlattığı Anayasa değişikliği bu sürecin geri dönülmezliğini kanıtlamaktadır.

Katılımcılarımızın toplumsal fay hattını derinleştiren bu tuzağı bozabilmesinin ön koşulu başörtüsünün üstlendiği bölücü işlevi sona erdirmektir. Burada sorumluluk öncelikle başörtülü kadın ve kızlarımıza düşüyor. Çünkü, başörtüsü konusunda ezici bir zafer kazandıkları zaman tıpkı İran ve Afganistan’da olduğu gibi tuzağın ilk kurbanı onlar olacaklardır.

Saygılarımızla