Ülkeler gelişmişlik açısından ikiye ayrılıyor; ilki gelişmiş ülkeler ikincisi ise gelişmekte olan ülkeler. Aslında bu tanımlama kapitalizmin kelimeleri çok iyi seçmesinden geliyor. Geri kalmış ülkeler dememek için gelişmekte olan ülkeler kavramını üretmiş kapitalizm. Tıpkı daha yüksek maaş vermek yerine daha havalı unvanlar dağıttığı gibi. 

Sosyo-ekonomik gelişmişlik her ne kadar hem sosyal hem de ekonomik açıdan gelişmişliği ifade etse de göstergelerin çoğu ekonomiyle ilgili başlıklardan oluşuyor. İstihdam, eğitim, sanayi, tarım, inşaat, mali yapı, altyapı ve erişilen refah göstergeleri gibi başlıklar ağırlıklı yer alıyor. Kişisel kanaatim, bu göstergeler önemli olmakla birlikte gelişmişliğin sosyal yanının daha fazla olması gerektiği yönünde. Örneğin, bir ülkede işsizlik tam da kapitalizmin talep ettiği gibi %3 civarında olabilir. O ülkede güçlü bir sanayi ve tarım üretimi de olabilir. Yine, dünyanın en büyük havaalanları gibi belirli altyapılara da sahip olabilir. Tüm bunlar varsa o ülke için gelişmiş bir ülke diyebilir miyiz? 

Buna ek olarak, ülkeler arasındaki gelişmişlik farklılıklarını yalnızca kişi başına gelir seviyesini kullanarak ölçmenin kısıtlı bir yöntem olduğuna yönelik tartışmalar nedeniyle bütünleşik bir ölçüt olan İnsani Gelişim Endeksi 1992 yılından bu yana BM tarafından kullanıyor. Bu ölçümün amacı ülkelerin kalkınmasını izlemek. İGE’yi ortaya çıkaran boyut, bileşen ve oluşumları aşağıdaki gibi şematize etmek mümkün. 

Kişisel kanaatim, gelişmişliği; eğitim, sağlık ve gelirin de ötesinde insanların sahip oldukları temel hak ve özgürlükler, yaşadıkları toplumların demokrasi düzeyi cinsinden de değerlendirmek gerekir. Bir diğer üzerinde durulması gereken unsur ise insani gelişmişliğin bireylere ve cinsiyetlere göre ne denli eşit dağıldığıdır. Bunu dikkate alan Birleşmiş Milletler “Toplumsal Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi”, “Eşitsizliğe Uyarlanmış İGE” ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi” gibi endeksler kullanarak ölçümler yapmaktadır. Kalkınma politikalarının temel hedefi de insani gelişmeyi bireyler ve cinsiyetler arasında eşitlemek olmalıdır. 

Gelişmiş ülke olmanın en önemli göstergelerinden birinin ülkede yaşayan kadınların sahip olduğu özgürlükler olduğuna inanıyorum. Kadınların özgür olmadığı bir ülkede en fazla ekonomik bir ilerleme olabilir. Başındaki örtüden dolayı üniversite eğitimine erişemeyen, üzerindeki şorttan dolayı bir yobazın tekmesine maruz kalan kadınların olduğu bir ülkede kişi başı gelir Katar’da olduğu gibi 61.000 dolar olsa ne olur?  

Bu nedenle bu hafta Türkiye’de kadınların kendilerini ne kadar özgür hissettiklerine ve erkeklerin de kadınların ne kadar özgür olduğunu düşündüğüne bakmak istedik. Bunun için erkeklere ve kadınlara iki ayrı soru yönelttik. İlk olarak kadınlara, “Türkiye’de bir kadın olarak kendinizi ne derece özgür hissediyorsunuz?” diye sorduk. Yanıtlarına birlikte bakalım. 

Tablodan da görüldüğü üzere kadınların toplamda sadece %27’si kendini özgür hissettiğini ifade ediyor. Bulgular arasında genel ezberleri bozan bir veri var. Kendini görece daha özgür hisseden kadın seçmenler, AKP’ye oy veren kadın seçmenlerden oluşuyor. Tüm partiler içerisinde en eğitimli tabanı oluşturan İyi Parti seçmeninde özgür hissettiğini ifade eden çıkmamış. İkinci en az özgür hissettiğini ifade eden kadınlar ise CHP seçmeni olan kadınlar. 

Kadınların ne kadar özgür olduğuna bakışını anlamak için erkek deneklere “Sizce Türkiye’de kadınlar ne derece özgürdür?” sorusunu sorduk. Yanıtları aşağıdaki gibi. 

Beklendiği gibi erkekler kadınların sahip olduğu özgürlüğe dair daha iyimser bir görüşe sahip. Özellikle de AKP’ye ve MHP’ye oy veren erkekler. Onların yanıtlarına baktığımızda neredeyse ülkemizde kadınların özgürlük sorunu yok. 

Yine tüm katılımcılara “Sizce Türkiye’de kadınların en büyük sorunu nedir?” sorusunu sorup bir kelime ile yanıtlamalarını istedik. Verilen yanıtları kelime bulutuna dönüştürdük. Kelime bulutundaki her ifadenin büyüklüğü o yanıtın veriliş sıklığını gösteriyor. Birlikte inceleyelim. 

Gördüğünüz gibi, ne kadar temel insan hakkı varsa kadınların yaşamında sorun olarak mevcut. 100. yılına giden ülkemizde, kadınlar güvenlik, şiddet, eşitsizlik, özgürlüklerden mahrum kalma, taciz, cinayet vb. sorunlara maruz kalıyor. Her biri insan olmanın verdiği temel hakları ayrı ayrı ihlal eden olumsuzluklar. 

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz bize yoksulluk ve yoksullaşma dışında bir şey konuşturmasa da unutmamamız gereken büyük ve yakıcı başka sorunlarımız da var. Kadınların içinde bulunduğu bu garabet hali bunların başında geliyor. İktidar değişikliğinde TL’yi yeniden değerli kılmakla, işsizlik sorununu azaltmakla bize düşen sorumlulukları tamamlamış olmayacağız. İnsan olmaktan kaynaklanan temel hakları bu ülkenin insanlarına kazandırmakla yükümlüyüz. En başta kadınlara.