Ülkemizdeki gündemin yoğunluğu benzer coğrafyalarda veya dünyanın kalan kısmında pek eşine rastlanır türden değil. Giderek, çocuk istismarı, çocuk açlığı gibi düşünmeye bile tahammül etmekte zorlandığımız konulara kayan gündem hızlıca büyüyor ve yine hızlıca yok oluyor. Ülkede uyandığımız hemen hemen her sabah yeni bir hak ihlaline lanet eder halde buluyoruz kendimizi. Kaos, gerilim, hedefleştirme, düşmanlaştırma, hak ihlalleri artık ülkenin yeni normalleri arasına girdi.

Ertan Aksoy değerlendirdi: Toplumun gözünde tarikatlar

Ülkedeki yoksullaşma ve ortaya çıkan etkisi ile birlikte siyasiler üzerinde sadece bu konuyu konuşma ve bu konuya dair çözüm politikalarını paylaşma baskısı ortaya çıkmış durumda. Ekonomi eğitimi almış biri olarak ifade etmeliyim ki, diğer büyük sorunların içerisinde yoksullaşmanın telafisi görece daha kolay bir başlık. Ülkedeki kutuplaşma, toplumsal barışın yeniden inşası, eşit yurttaşlık, yargının dibe vurması, çürümüş, içi boşaltılmış eğitim politikalarının düzeltilmesi, uluslararası alanda saygınlığın yeniden kazanılması gibi konular ekonomiye göre düzeltilmesi daha zor, daha büyük başlıklar. Tüm bu başlıkların içerisinde biri var ki hepten üzerine düşünülmesi gereken ve iktidar değişikliğinde de neşter vurulması gereken büyük bir sorun. O sorun, tarikatlar sorunu. 

AKP’nin iktidara gelişi ile birlikte başta Fetullahçı  Siyasal İslamcı hareket olmak üzere, sistemli olarak inanç sömürüsüne dayalı bu yapıların önü açıldı. İnanç sömürüsüne dayalı bu yapıların ne kadar güçlendiği ne kadar palazlandığına dair çokça örnek mümkün olmakla birlikte en güçlü örneğini Fetullahçıların darbe girişimi fazlasıyla oluşturmakta. O örnek bize gösterdi ki, bu tarikatların önü yeterince açıldığında öyle birkaç bürokratik görev veya tahsis edilmiş bir iki bakanlıkla yetinmeyip ülke yönetimini topyekûn ele geçirmeye kadar gitmek istiyorlar.  

Yurttaşımızın inancını, emeğini, bedenini, yaşamının her anını sömürmeye dayalı varlık gösteren bu tarikat yapılanmaları, siyasilerin onlara atfettiği önemi hiçbir zaman toplumun kendisinden göremediler. Sınırlı sayıda seçmenin oyunun hızlıca kaymasına imkân tanıdığı için, siyasetin her zaman gözünün içine baktığı tarikatların toplum yüzüne bile bakmadı. Bu kadar etki alanına, ekonomik iş birliği imkanları yaratmalarına, çıkar ortaklığı vaatlerine rağmen bu yapılar toplumun gözünde hep bir azılı azınlık olarak kaldı. 

İyiye, güzele, insani olana, bilime, insanlığın ortak birikimlerine, kadınların, çocukların haklarına dair ne varsa düşman olan bu çürümüş yapılara karşı toplumun kendisi, toplumun siyasi olarak vekil tayin ettiklerine göre daha iyi bir sınav verdi. Elbette bunu verilere dayalı olarak ifade ediyorum. Özellikle bu konuyu belirli aralıklarla ölçüyoruz. Yaptığımız ölçümler bize çok kez gösterdi ki, tarikatların toplumdaki karşılığı yok denecek kadar düşük. AKP’nin can suyu verdiği, palazlanmasının önünü açtığı birçok tarikat, toplumun geneli için “problemli, azılı azınlıklar” olmaktan ibaret. 

 

Tarikatlar konusunda yüksek sesle itiraz eden muhalefet sıklıkla inanç düşmanı olmakla itham ediliyor. Oysaki biz sosyal demokratlar, yurttaşın neye inandığına ve hatta neye inanmadığına bakmadan amasız fakatsız inanç özgürlüğünü savunuyoruz. Elbette bunun yanında, inanmayanın da inanmama hakkını. Tarikatlar konusunda itirazımız ise inanca değil inancın sömürülmesine, inananların emeğinin, bedeninin, yaşamının sömürülmesine itiraza dayanmaktadır. Bu nedenle, tarikatlar konusunda tereddütsüz, yüksek özgüvenli bir itiraz en başta bizim sorumluluğumuzdur. Böyle güçlü bir itiraza dair temel varsayımın aksine toplum çok güçlü olarak arkamızda. Gelin bu konuda toplum ne düşünüyor birlikte bakalım. 

Bu yılın temmuz ayında sorduğumuz bir sorunun yanıtlarını aşağıda bilginize sunarım. 

Temmuz ayında yapılan ölçümde toplumun %78,2’si Cumhurbaşkanı olması halinde tarikatları ya kapatacağını ya da çok sıkı denetim altına alacağını ifade ediyor. Bu soruyu geçtiğimiz günlerde yeniden sorduk. Onun da yanıtlarına birlikte bakalım.

Aralık ayında tekrar sorduğumuz bu sorunun yanıtlarına baktığımızda tamamen serbest bırakırdım diyenlerin oranının %5’ten %1,9’a kadar düştüğünü görüyoruz. Bununla birlikte tamamen kapatırdım diyenlerin oranı da %37,7’den %42,9’a çıkmış durumda. Görüldüğü üzere tamamen serbest bırakılmasını isteyenlerin oranı AKP seçmeninde de aynı zaman diliminde %10,’den %3,8’e gerilemiş durumda. 

 

Bilindiği üzere, insanlar iyiye, güzele dair ne varsa çocuğunun yaşamına dahil olmasını ister. Bu güçlü duygudan yola çıkarak “Çocuğunuzun dini bir tarikata üye olmasını ister misiniz?” sorusunu sorduk. Yanıtlarını yine aşağıda görebilirsiniz.

Çocuğunun bir tarikata üye olmasını isteyenlerin oranı sadece %7,2. 

Görüldüğü üzere, biz bu konuya nasıl bakıyorsak toplum da bizimle aynı bakıyor. Açıkçası aksi yönde baksaydı da sorumluluğumuz değişmezdi. Çünkü çocuklarımızın bedenini, yaşam hakkını korumaktan daha büyük bir kutsalımız yok bizim.