Orgeneral Doğan, Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla Yargıtay’a “28 Şubat darbe ise yanıt istiyoruz” çağrısında bulunarak sorular yöneltirken eşi Nilgül Doğan “Yine aynı çile. Her birinin hayatı pamuk ipliğine bağlı. İçerinden birisini kaybedersek yine ‘Pardon, kumpasmış’ mı diyecekler?” ifadelerini kullandı. Doğan’ın avukatı Hüseyin Ersöz ise “Bireysel başvuruların ivedilikle ele alınması durumunda ağır sağlık sorunları bulunan bu kişiler yönüyle telafisi mümkün olmayacak neticelerin oluşması kaçınılmazdır” dedi.

İddianamesi FETÖ tutuklusu eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili tarafından hazırlanan 28 Şubat davasında 14 general hakkında "Türkiye Cumhuriyeti icra heyeti vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası vermiş, cezalar 9 Temmuz’da Yargıtay tarafından onanmıştı.

Bu kapsamda tutuklanan dönemin Genelkurmay Harekat Başkanı Emekli Orgeneral Çetin Doğan, gazetemiz aracılığıyla Yargıtay’a sorular yöneltti. Dönemin Başbakanı Erbakan’ın askeri darbe nedeniyle görevinden istifa ettiği suçlamasını anımsatan Doğan şu soruları sordu:

"DEMİREL'İN AÇIKLAMASINI NEDEN KABUL ETMEDİNİZ?"

1- “Dönemin Başbakanı Erbakan, İstifa mektubunu sunduğu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “İstifada seni zorlayan var mı” sorusuna net bir biçimde hayır yanıtı veriyor. Demirel’in TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonundaki beyanlarını neden kabul etmediniz?

2- Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararında Erbakan’a teşekkür ediliyor ve yeni hükümet kuruluncaya kadar eski hükümetin görevine devam etmesini istediği görülüyor. Nitekim eski hükümet de görevine devam edip, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller 26 Haziran’daki AB toplantısına da katılıyor. Askeri darbe ile cebren vazife görmekten men edilmiş bir hükümet nasıl oluyor da rutin görevlerini sürdürebiliyor?

"DÜNYADA BAŞKA BİR ÖRNEĞİ VAR MI?"

3- Bu nasıl askeri darbedir ki, TBMM kapanmamış, siyasi partiler görevini sürdürmüş, hükümet üyeleri dahil hiç kimse tutuklanmamış, basına hiçbir kısıtlama getirilmemiş, sözde darbe yapan askerler TSK’deki görevi dışında başka bir görev üstlenmemiş? Dünyada bu tür başka bir darbe var mı?

4- Cumhurbaşkanınca Mesut Yılmaz’a yeni hükümeti kurma görevinin verilmesine “zaman kaybı” olduğunu söyleyerek tepki gösteren Erbakan’ın 1 saat 5 dakikalık basın açıklaması devlet televizyonu TRT’den canlı yayınlanmıştır. Sözde askeri darbe ile görevinden men edilen kişi nasıl oluyor da bu basın toplantısını yapabiliyor ve devletin televizyonu da bunu canlı yayınlayabiliyor?

5- Mahkeme tarafından dinlenen hükümet üyeleri, hükümetten istifa konusunda kimseden baskı görmediklerini ve kimseden şikayetçi olmadıklarını beyan etmişlerdir. Birinci derecede tanık durumundaki hükümet üyelerinin beyanlarına itibar etmeyen Yargıtay’ın, kimin ve kimlerin istem ve beyanlarına itibar ettiklerini sormak hakkımızdır.

Erdoğan’ın 'Siyasetin başta yargı olmak üzere etki alanını artırma isteğinin doğal olduğunu' itirafı, yargının durumunu yeterince açıklamaktadır. Sorularımız bugün nafiledir ama gelecekte mutlaka yanıtlanacaktır.”

"OH OLSUN DEMEDİM"

Eşinin daha önce de ‘asrın kumpas davası’ olarak nitelenen Balyoz kumpasında 4.5 yıl hapsedildiğini anımsatan Nilgül Çetin, “Bundan tam bir sene önce eşlerimizi evlerinden, sevdiklerinden ve en önemlisi özgürlüklerinden kopararak ‘bir ömür boyu kalacaksın’ diyerek cezaevlerine götürdüler” dedi.

“Daha doğrusu onlar Silivri Cezaevinde esir alınmıştı. İnsan kendi vatanında nasıl esir olabiliyorsa, işte öyle” diyen Çetin, şunları söyledi:

“Dışarıda 4.5 sene geçti, içeride kim bilir ne kadar zaman… Balyoz’da beraat kararları verilip esaretleri sona erdiği zaman kimse onlardan özür dilemedi. ‘Pardon, kumpasmış’ dendi. Hiçbir zaman affetmedim bunu yapanları, ama kin de gütmedim. İnsanları bile bile sahte delillerle yargılayan, hapse mahkûm eden sahte mahkemenin sahte başkanı FETO üyeliğinden ceza aldığı zaman, ‘Oh olsun’ demedim, diyemedim. Eşinin, çoluğunun çocuğunun çektiği ıstırabı düşündüm.

"NE BİTMEZ KİNMİŞ"

Şimdi yine 14 emekli general ilerlemiş yaşları, zorlu meslek yaşamından kaynaklanan hastalıklarıyla üç ayrı cezaevinde tutsak. Yine aynı çile. Her birinin hayatı pamuk ipliğine bağlı. Allah korusun, eğer içlerinden birisini kaybedersek, yine ‘Pardon, kumpasmış’ mı diyecekler? Bu ne bitmez bir kin, bu nasıl bir nefret, nasıl bir acımasızlıkmış.

Çetin’in yattığı Buca cezaevinin dış duvarlarında Atatürk ve askerleri resmedilmiş. Kurtuluş Savaşı olacak. Bu nasıl bir çelişkidir ki vatanı için gözlerini kırpmadan canlarını feda edecek Atatürk’ün askerleri, o duvarların arkasında, demir kafesler içindeki beton hücrelerde hapis. Bu nasıl bir zulüm?

Çetin tam bir senedir beton bir hücrede tek başına kalıyor. Haftada bir 10 dakikalık telefon konuşması ve bir saat ziyaret dışında görüştüğü, konuştuğu, kimse yok. Üç haftada bir havalandırmaya çıkarıyorlardı, şimdi haftada bir olmuş. Peki sahte delillerle onları hapsedenler rahat nefes alabiliyorlar mı?

“BABAMI BIRAKIN BENİ ALIN”

Geçtiğimiz ay kızımız Pınar babasını ziyarete gittiğinde, açık görüş vardı o yüzden bir odanın içinde yan yana oturabildik. Bir senedir ilk defa kızına sarılabildi Çetin, bir saat boyunca da elini elinden bırakmadı. Zaman en çabuk ziyaret sırasında geçiyor. Bir saat başlamasıyla birlikte bitti. Kızımızı fiziken babasına çok benzetirler. Çetin’i hücresine götürmeye gelenlere Pınar şöyle söyledi: ‘Madem babama bu kadar benziyorum, hadi onun yerine alın beni götürün içeri. Babam da şöyle biraz gezsin dışarıda.’ Boğazım düğüm düğüm oldu.

Bu satırlarla karar vericilere sesleniyorum; elinizi vicdanınıza koyup, ömürlerini bu vatanın dirliğine, düzenine adamış bu onurlu generallere hak ettikleri özgürlüklerini iade edin. Yoksa biz affetsek bile Allah sizi affetmeyecek.”

(Çetin Doğan ve kızı)

YAŞAMSAL RİSK ALTINDALAR

“Kamuoyunda 28 Şubat Davası olarak bilinen, soruşturma aşamasından başlamak üzere her aşamasında hukuka aykırılıkların yaşandığı bir süreci ifade etmektedir” diyen Avukat Hüseyin Ersöz, dava sürecinde yaşananları şöyle özetledi:

“Bu davada da tıpkı Balyoz Davasında olduğu gibi, sahte dokümanların kayıtlı olduğu bir CD önce firari Savcı Zekeriya ÖZ’e ulaştırılmış, ardından da Kozmik Oda’da arama yaptıran eski Savcı Mustafa Bilgili’ye yetkisizlik kararı ile gönderilmiştir.

Bu aşamadan itibaren Genelkurmay Karargahında çalışan sivil memur tanıklara baskı uygulanmasından tutun da 90’lı yıllarda FETÖ şüphesiyle TSK ile ilişiği kesilen onlarca kişinin davada Katılan olarak kabulüne kadar bir çok hukuka aykırı işlem gerçekleştirilmiştir.

Son olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bir çok Adil Yargılanma Hakkı ihlalini ve suçun unsurları yönüyle hukuksak değerlendirmeleri gözardı ederek mahkumiyet kararlarının onanmasına hükmetmiştir. Ancak bu Kararın veriliş şeklinden konjoktürel bir bakışın tezahürü olduğu açıktır. Tüm bu yaşanan süreç yargılamanın siyasi yanını gözler önüne sermektedir.”

Çevik Bir’in yaşadıklarına dikkat çekerek içerideki subayların risk altında olduğunu belirten Avukat Hüseyin Ersöz, “Bugün gelinen noktada sağlık sorunları ile boğuşan ve yaşları 75’in üzerinde olan sanıklar cezaevinde tutulmaktadır. Bu kişilerin Anayasa Mahkemesi önünde bekleyen Bireysel Başvurularının ivedilikle ele alınması ve infazlarının durdurulmalarının önünün açılması gerekmektedir. Aksi halde, ağır sağlık sorunları bulunan bu kişiler yönüyle telafisi mümkün olmayacak durumların oluşması kaçınılmazdır. Çevik Bir’in durumu bunun en somut göstergesi olmuştur” ifadelerini kullandı.